MÜZİK’LE OLAN TAKINTIM 11.02.2023 10:16:11

Anasayfa/ Anılar

Öğrencilik Hayatımdaki İlk ve Tek İkmale Kaldığım Ders; Müzik

 

27 Mayıs günü, askerî darbe sebebiyle okul iki gün önceden kapanınca, kaldığım eve dönüp gerekli ve taşıyabileceğim eşyalarımı toplayarak köyün yolunu tuttum. Bir iki hafta sonra da gidip karnemi aldım. 

Karnemin durumu genel olarak beklediğim gibi idi, ancak Müzik dersinden ikmale bırakılmıştım. Müzikteki başarısızlığımın farkında olmama rağmen, Resim ve Beden Eğitimi derslerinde olduğu gibi Müzik dersinden -duyulmuş şeylerden olmadığı için- ikmale kalacağımı beklemiyordum. Zira bu dersler her şeyden önce doğuştan gelen birer yetenek meselesiydi. Benim İngilizce olan yabancı dil kabiliyetim de zayıftı, ama çok çalışarak sınıf geçecek kadar notu alabiliyordum. Resimdeki durumum oldukça iyi, beden eğitimim ise sınıf arkadaşlarımdan aşağı değildi. Yetenek derslerinde şartlar zorlanır, dersin ciddiye alınması sağlanır, tamam da, bütün gayretlerden sonra hala olmayan bir şey varsa bunun bedeli ikmale bırakmak olmamalıydı. Sanki üç ay sonra, ikmal imtihanına gelinceye kadar Allah’ın vermediği o kabiliyet bir başka yerlerden mi verilecekti.

Bu durumda, Eylül ayında yeni öğretim döneminin başlamasından önce, geçer not almak üzere tatil süresinde çalışmam gerekiyordu. O ikmal imtihanında geçer not alırsam ne âlâ, alamazsam, bir ders olduğu için 'borçlu’ geçecek, bir sonraki sene içinde mutlaka yeterli notu almak için çalışmalarıma devam etmem gerekecekti. 

Çok çok üzülmedimse de bu ikmal, bütün yaz tatilimin tadını kaçıracak bir takıntı sayılırdı. İkmal imtihanına bir ay kala Müzik kitabını ve porteli (üzerine notaların yazılacağı müziğe has çizgili) özel defterimi aldım, evimizin harmanındaki çimenlere yatarak, yuvarlanarak, oturarak başladım müzik çalışmaya. Müziğe yatkın olmayan sesimi düzeltemeyeceğime göre, defterimdeki o okul şarkılarının, kahramanlık türkülerinin notalarına göre olması gereken ses ritimlerine hiç girmedim. Sadece ses tonunu dikkate almaksızın notalarını ezberlemeye koyuldum: do do re mi mi, do si do re mi, mi mi fa si si, fa mi fa si mi.(‘Neş’eli ol ki genç kalasın…’ diye başlayan. ‘Bu dünyadan zevk alasın…’ diye devam eden çocuk şarkısının notaları) gibi. Bir de işin nazari kısmı olan ‘Müzik Terimlerini’ ezberledim; Nota, gam, solfej, oktav, allegro, moderato, porte, bemol, beste, ritim… vb.

İmtihan gününe kadar, şahit olanların garipsemelerini hatta gülüşmelerini önemsemeden hazırlandıktan sonra, kendi kendime “benden bu kadar, artık ne olacaksa olsun” deyip, daha önceden öğrendiğim gününde ikmal imtihanına girmek üzere okula gittim.                    

Üç kişilik imtihan komisyonu hazırdı ama benden başka imtihan olmak için sıra bekleyen yoktu. Tabii heyecanlı idim, ne de olsa bir imtihana giriyordum, acaba ne sorulacaktı, ya bilemezsem?.. Heyetin karşısına geçtiğimde, soru yerine müzik öğretmenimin şu cümleleri ile karşılaştım; “Başka derslerden ikmale kalmadığını karneler yazılmadan önce bana neden bildirmedin? Söyleseydin de ben de ikmale bırakmasaydım!” Adeta beni azarladıktan sonra hiçbir soru sormadan geçer notu verip beni gönderdiler. Aslında, beni ikmale bırakışı kadar, bu çıkışması da yanlıştı. Zira birincisi ben öyle atak bir öğrenci değildim, geçer not alacak kadar dersine çalışan, limitlerini zorlamayan, kendi halinde, çekingen biri idim. İkincisi müzik gibi bir dersten ikmale bırakılacağımı ummuyordum, üçüncüsü öğrencilerin böyle bir talepte bulunabileceğine dair bir duyumum veya şahitliğim yoktu. Bunun olabileceğini bilseydim, o sırada efendiliği, ağır başlılığı, konularına olan vukufiyetiyle okulun en sevilen, sayılan genç öğretmenlerinden biri olan Necati Çanakçı vasıtasıyla o duyuru yapılabilirdi. Necati öğretmen derslerimize girmiyordu, şahsen fazla bir görüşmem de yoktu ancak uzaktan da olsa bir hısımlığımız bulunuyordu;  eniştemin yeğeniydi.

Böylece orta ikinci sınıftaki o Müzik dersi, ezberlediğim nazarî bilgiler sayesinde genel kültürüme katkı sağlarken,  ilkokuldan sonraki orta öğretim ve yüksekokullarda geçen toplamda 12 seneye tekabül eden öğrencilik hayatımda ilk ve tek ikmale kaldığım ders olarak hatıralarımdaki unutulmaz yerini de almış oldu.

Komisyon Önünde Söylediğim Türkü ve Müzik Öğretmenliğim

Öğrencilik ve öğretmenlik dönemimde Müzikle ilgili başka hatıra veya maceralarım da var.

Birincisi tam o yıllarda bağlama çalmasını da imal etmesini de bilen Sabri eniştem, dut ağacının kütüğünden oyup cilalayarak yaptığı, boyuma koluma uygun güzel bir bağlamayı bana hediye etmişti. Ancak çok memnun kalsam da, sevinsem de, haftalarca aylarca çalıp söylemeyi geliştirmek için uğraşsam da bir mesafe alamamıştım. O bağlama, bir hatıra olarak yıllarca evimizin duvarında asılı durdu, sonra birine vermiş olmalıyım.                                                                  

İkincisi, ortaokulu bitirdikten sonra il çapında yapılan yazılı eleme imtihanında Perşembe İlköğretmen Okulunu kazanmıştım. Ancak kesin kabulümün yapılması için okul idaresince oluşturulan mülakat (röportaj, bir işe alınacak kişiler arasından seçim yapabilmek amacıyla kendileriyle karşılıklı konuşma, görüşme) komisyondan da geçer puanı almam gerekiyordu. Bu komisyonun görevi; öğretmen adaylarının fiziki bedeni durumlarını (mesela topallık, çolaklık, organ eksikliği gibi özürlerin, yüzünde veya görünür yerlerinde dikkat çeken arazların olup olmadığını), konuşma, anlatma yeteneklerini tespit etmek ve adayın okula kesin kabulüne onay vermek veya vermemekti.

Komisyonun karşısına geçtiğimde bana, nereli olduğum, kaç kardeşimin olduğu, babamın ne iş yaptığı, ilkokulu ve ortaokulu nerelerde okuduğum gibi konuşturmaya ve bu arada kriterlere uygun olup olamadığımı gözlemlemeye matuf soruları oldu. Ortaokul ikinci sınıfta müzik dersinden ikmale kalışım mı konu oldu veya ilkokul öğretmenliğine aday olduğumuza göre müzik dâhil bütün derslere yatkın olup olmadığımı anlamak mı ya da sıkılganlığımın derecesini gözlemlemek mi istediler bilemiyorum, komisyon başkanı, aniden;

“- Bir türkü söyler misin?” dedi.

Doğrusu böyle bir taleple karşılaşacağımı ummuyordum. Bir an durakladım, sonra da hemen o anda aklıma gelen ‘uzun hava’ grubuna giren bir türküyü söylemeye karar verdim. Önce ciğerlerimi iyice nefesle doldurarak sonra da ezan okuyan müezzinlerin elini kulaklarına attıkları gibi bu tür türkülerde görüp aklımda kaldığı üzere, ben de sağ elimi kulağıma götürerek, başladım türküyü söylemeye;

 “- Ayrılııııık aaateşteeeen bir ok!”                                                                                                

Bütün komisyon üyelerinin yüzünde bir gülümseme belirtisi oluştu, kahkaha atmamak için kendilerini zor tutan bir halleri vardı. Daha ilk cümleyi bitirir bitirmez komisyon başkanı devreye girdi ve;

“- Yeter, yeter, kâfi!” dedikten sonra, mülakatımın bittiğini ve dışarıya çıkabileceğimi söyledi.        

 Üçüncüsü ise 1964-1965 öğretim yılında bir yıl görev yaptığım ilkokul öğretmenliğim sırasında 4. 5. sınıflara, müfredat ve mevzuat gereği müzik dersi de verdiğim ve yıllar sonra görevli olduğum lisede gönüllü olarak Müzik öğretmenliği yaptığım.

1973-1974 öğretim yılıydı, yani bu dersten ikmale kalışımdan 13-14 yıl sonra. Akdeniz sahilinde turistik bir ilçenin Ortaokul ve Lisesinde, Tarih Coğrafya ve Yurttaşlık Bilgisi öğretmeni olarak görev yaparken, branş öğretmenleri olmadığı için boş geçen Müzik ve Din Bilgisi derslerine ben talip oldum. Böylece o dersler boş geçmekten kurtulurken ben de haftada branş derslerimle 30 saati dolduramadığım için eksik aldığım ek ders ücretimi tam almış olacaktım.

Müzik öğretmeni olarak her girdiğim sınıfta, öncelikle öğrencilerden sadece; ‘Bundan sonra bu derslere, bakanlığın tavsiye ettiği Müzik ders kitabını getirmemelerini ve sadece müzik defterleriyle gelmelerini’ istedim. Benim kabiliyetsizliğim bir yana, İlköğretmen okulunda –öğretmenliğimizde gerekli olacağından- Müzik dersinden de iyi bir eğitimden geçirilmiştik. Çok düzenli bir şekilde tuttuğum defter elimin altındaydı. Zaman zaman ‘Müzik Terimleri’ gibi nazari bilgileri konu ettiğim olduysa da bu ders saatlerinde daha çok okul şarkılarına, kahramanlık türkülerine, Çanakkale ve Yemen ağıt türkülerine, başta İstiklâl Marşı olmak üzere İzmirin dağlarında çiçekler açar vb. marşlara,  Osman Paşa vb. Mehter marşları gibi sesli müzik parçalarına yöneldim. Bunların önce sözlerini yazdırıp ezberletiyor sonra da sınıf olarak hep birlikte söylemeye başlıyorduk. Öğrenciler mest oluyorlardı, bazı türkü ve marşlarda ayaklarını yere vurarak tempo tutmaktan kendilerini alamıyorlar, ben de müdahale etmiyordum. Zemin tahta olduğu için o tempoların etkisiyle okul binası adeta sarsılırdı. Ancak okul yönetimi de diğer öğretmen arkadaşlar da bundan şikâyetçi olmamışlar, hatta bir değişik neşeye sebep olan ve beklemedikleri bu çeşni dolayısıyla bazı meslektaşlarım tebrik ve takdirlerini bildirmişlerdi

Hasan KUTLUTAŞ

(Kıssa Tadında Hatıralarım’dan)

Editöre Yazın