ALTIN TOP 04.07.2019 18:16:18

Anasayfa/ Hikayeler

ALTIN TOP                                   

Şehrin hızla gelişen, görkemli villaların gün geçtikçe arttığı… güzel bir semtinde Simon’un üç katlı, bahçeli, bakımlı bir konağı vardı. Konağın hemen sağ ve solunda ise henüz ‘gecekondu’ olarak oturulan, bahçesi güllü çiçekli, salıncaklı, kedili köpekli, tavuklu horozlu… iki komşusu bulunuyordu.

Akşamları işten döndüğünde, komşu evlerden birçok zaman yükselen ve ileri saatlere kadar devam eden şen şakrak sesler, kahkahalar, cıvıltılar… Simon’un da hanımının da ilgisini çeker, gıpta etmekten kendilerini alamazlardı. Gıpta ederlerdi çünkü kendi günleri genellikle; sessiz, sakin, yemekte bir araya gelmenin dışında, ya ayrı televizyonlar başında, ya da daha çok, Simon’un ‘uzun alacak verecek, yatırım hesap kitaplarıyla’ yorgun düşüp uyuya kalması, sabah erkenden de işe gitmesi… şeklinde geçiyordu. Evin hanımı komşu evlerdeki neşeli hayat belirtilerini de misal vererek Simon’a zaman zaman serzenişlerde bulunurdu.

Gün oldu, Simon’daki komşulara duyulan ‘gıpta’ hasetlenmeye dönüştü. -Konuyu paylaştığı bir dostunun yaptığı yorum ve öneriden de etkilenerek- bir girişimde bulundu. Önce, bir akşam sağdaki komşusunu evine ‘çay içmeye’ davet etti; “-İsminiz neydi?” “-Şevket.” “-Ne iş yaparsınız?” “-Kasaplık.” “-Hangi semtte?” “-Feriköy’de.” “-İşlerin nasıl, kazancın nasıl?” “-Elhamdülillah, şükür, evimizi geçindiriyoruz…” “-İşin büyütülmeye müsait mi, mesela çok para kazansan ne yapmayı düşünürsün…?” “-Büyütmeye müsait, çok param olsa besi çitliği kurarım, daha zengin semtlerde şubeler açarım, satacağım eti kendim yetiştiririm, hatta soğuk hava deposu kurar toptancılığını yaparım… Ama bunlar hep imkan meselesi…” “-Peki ben sana sermaye versem, çok görüşemiyorsak ta eski komşuyuz, kazandıkça geri ödersin…” “-Çok memnun olurum, minnettar kalırım…”

Simon, komşusu Şevket’e yeterli sermayeyi verir. Aradan bir-iki hafta geçer, o taraftan gelen neşeli kahkahalar, cıvıltılar… azalmaya başlar. Anlaşılan orada da artık ‘hesap kitap’ dönemi başlamıştır.

***

Simon’un projesi ‘tam isabetle’ tutmuştur. O başarının verdiği cesaretle bu kez soldaki komşusunu davet eder. Aynı sahneler; “-İsmin neydi?” “-Hulusi.” “Ne iş yaparsın?” “-Sanayide tornacıyım. … ….. ….. ….

Ve sıra sermaye teklifine gelir, teklif yapılır. Hulusi teklifi kabul etmez; “- Bu samimi iyilik teklifinize teşekkür ederim, ancak ben mevcut aylığımla geçinip gidiyorum, patronumdan memnunum, kira vermiyorum, eşim de tutumlu, kanaatkar… Hem ticaret tecrübem de yok.” der. Velhasıl Simon’un teklifi geri teper. Muhabbet sonlanmadan, hazır komşuyu da bulmuşken, Simon asıl merak ettiği soruyu sorar; “-Hulusi bey, evinizden hep şen şakrak gülüşler, neşeli cıvıltılar geliyor… Sırrı nedir, nasıl oluyor?” Hulusi diyor ki; “-Bizim bir ‘altın topumuz’ var, işten gelince, hanım bana atıyor, ben ona atıyorum, saatlerce oynasak usanmıyoruz... O bizim evimizin neşesine neşe katıyor…”

Simon’da para çok, hemen ertesi gün kuyumcu arkadaşına bir ‘altın top’ sipariş ediyor. Birkaç gün sonra altın topu alıp evine getiriyor… Başlıyorlar hanımıyla atıştırmaya. İlk gün ilk saatlerde biraz eğlenceli buluyorlar, ancak daha iki-üç gün geçmeden usanıyorlar, hatta anlamsız bulmaya başlıyorlar… “Bu işte bir yanlışlık var gibi, eksik anladığımız bir şey mi var acaba…” demeye başlıyorlar. Tereddütlerini gidermek için, Simon hanımını komşu Hulusi’nin hanımına gönderince tam gerçek ortaya çıkıyor; Meğer Hulusi’nin kastettiği ‘altın top’ 6-7 aylık çocukları imiş. Anne baba akşamları, bıkıp usanmadan bebekleriyle oynarlar, gülerler konuşurlar, neşeli mutlu bir hayat yaşarlarmış…

Gerçek durum Simon’a aktarılır, ancak bu parayla çözülecek bir mesele değildir. Yapacak bir şey yok, mutat hayata devam...

                                                       ***

“Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.” (İsra S.13)

 “Evlat kokusu, cennet kokusudur.” (Hadis)

“Kimin çocuğu varsa onunla çocuklaşsın.” (Hadis)

“Habis oğlu Akra; ‘-Benim on çocuğum var, hiç birini öpmedim’ dedi. Resulullah (sav.), (Hayretle) onun yüzüne baktı ve dedi ki; “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”

“Bizim küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüzün hakkını bilmeyen kimse bizden değildir.” (Hadis)

“… çocuğuna yedirdiğin (helal) yemek, senin için sadakadır…” (Hadis)

“Çocuk bulunan evde bereket olur.” (Hadis)

Hasan KUTLUTAŞ

Editöre Yazın