[Bu kıssadaki hadis-i şeriflerde; Kütüb-ü Sitte’den, âyetlerde ise DİB. onaylı Kur’an meallerinden yararlanılmıştır.]
Arapça asıllı ‘Cennet’ kelimesi, dini litaratürde isim olarak; ‘Dünya’da Allah’a gereği gibi inanarak iyi ve güzel işler yapan, sevabı günahlarına ağır basan veya günahı fazla ancak imanlı olduğu için Cehennemdeki ceza süresini bitiren insanların, cinlerin ve ergenliğe ulaşamadan vefat etmiş çocukların öldükten sonra ağırlanacakları ve sonsuz bir mutluluğa kavuşacakları yer’ anlamındadır. Sıfat olarak ise; ‘çok güzel, huzur veren yer’ demektir. Cennet için ‘Hasbahçe’ ismini kullananlar olduğu gibi, Kur’an’da; Firdevs, Adn, Naim, Me’va isimlerini alan çeşitli mertebeleri de vardır.
Cennet; özellikleri, oradaki diyaloglar, kimlerin gideceği … gibi vesilelerle altı yüz kadar ayette geçer. Bu yönüyle Kur’an’da en çok işlenen konulardan birisidir. Keza birçok hadiste de Cennete değinilmiştir.
CENNET’İN ÖZELLİKLERİ
Sahih kaynaklarda genel olarak şu bilgi ve özelliklerle karşılaşırız. Cennet; insanların ihtiyaç ve ilgi duyduğu, nefislerinin arzulayıp meylettiği –ruhların seviyelerine göre arzuladıkları- olağanüstü şeylerle donatılmış ve sonsuza kadar kalınacak olan (21/102), bir mekândır
Bir hadis-İ kutside Allah(c.c.) şöyle buyurur: ”-Ben salih kullarım için Ahiret azığı olarak hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın aklına gelmedik bir takım nimetler hazırladım.”Hz. Muhammed ayrıca; “Her kim Cennete girerse nimet içinde –maddi manevi- hoş bir halde olur. Kendisine hiçbir sıkıntı ve çetinlik isabet etmez.” buyurur.
Kur’an’da ise Cennet; ‘Allah’ın katından bir rahmet, bir hoşnutluk ve kulları için, içinde tükenmez nimetler bulunan bir yer olmakla müjdelemektedir.’ (9/21) Yine, Allah (c.c.) Kendisi’ne karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağı Cenneti (19/63); ‘içinden ırmaklar akan, yemişleri ve gölgeleri devamlı olan (13/35), hiçbir haksızlığa uğranılmayan (19-60-61), ebedi kalınacak -ve maddi manevi arzu edilebilecek- her şeye sahip olunabilecek (25/16), Allah’ın ayetlerine inanan ve Müslüman olan kullarına, korku ve üzüntünün bulunmayacağı (68-69) eşlerle birlikte sevinç ve mutluluk içinde girilecek olan (68/70) bir mükâfat yeridir. (25-15)
Orası aynı zamanda; güvenli (44/51), kötülükleri örtülmüş (5/65), huzurlu, güzel nasip ve nimetlerle donatılmış bir mekândır.’ (44/89)
Allah'a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen Cennetin bir ayetteki tasviri de şöyledir: ‘Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır.’ Bir ayette de; ‘Orada kullarımın kendileri için diledikleri her şey vardır.’ dendikten sonra, ‘Katımızda daha fazlası da vardır.’ (50/35) buyurulmaktadır.
-----------------------------------------------------------------------------------------
[NOT: Allah’ın cemalinin, Cennettekiler tarafından gözle görülecekleriyle ilgili herhangi bir ayet veya kutsi hadis yoktur. Ancak müçtehitlerce, bu görülme nimeti 50/35. ayete istinaden içtihat edilmiştir. Fakat; ‘nasıl olduğu bilinmeyen bir görmekle göreceklerdir.’ denmiştir.]
-----------------------------------------------------------------------------------------
İman ve amelde öne geçenler, hayırlı işlerde öncülük edenler, Cennette de öne geçirilecekler, Allah'a yaklaştırılacaklar ve –rahatlık ve rızık yönünden derecesi yüksek olan- Naim Cennetlerine koyulacaklardır. (56/10--14)
Dünya’daki çalışmaların bir mükâfatı olacak olan (29/58) ve hoşnutluk veren o (69/21) güzel Cennete gireceklerin hali bir de şöyle anlatılmıştır: ‘Onlar dalbastı kiraz ve meyve yüklü muz ağaçları arasında, kesintisiz gölgeler altında, çağlayanların kenarında, bitip tükenmeyen ve yasaklanmayan bol meyveler arasında, kabartılmış döşekler üzerinde olacaklardır.’ ﴾56/28--34﴿
Cennet, bir ayette de iman edip, iyi ve güzel işler yapanlar için 'sevinç içinde bir ağırlanma bahçesi’ olarak da tarif edilmiştir. (30/15) Üstelik Allah’tan olması gereken şekilde korkan kimseler için ise –değişik mertebelerde- iki cennetin var olacağı bildirilmiştir. (55/46)
CENNET’İN BÜYÜKLÜĞÜ
Cennetin büyüklüğü de hadis ve ayetlerde geçen bir konudur. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.v.); “Şüphesiz cennette öyle bir ağaç vardır ki, onun altında bir süvari, yürüyüşü çok sür’atli, talimli, iyi cins bir at ile yüz sene yürürse yine onu bitiremez.” buyurmuştur, ayrıca; “Cehennemdeki cezasını bitirip de Cennete son girecek olana bile; ‘Dünya’nın on misli kadar yer senindir.’” buyurulacağını haber vermiştir. Yine; “Muhakkak Cennette müminler için içi boşaltılmış bir tek inciden bir çadır vardır. Onun boyu altmış mildir (yaklaşık yüz kilometredir).”buyurmuşlardır.
Kur’an’da ise; ‘genişliği göklerle yer arası kadar olan’ (3/133) ve ‘Eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah'a ve Resulüne inananlar için hazırlanan Cennete yarışırcasına koşun.’ (57/21) şeklinde ayetler bulunmaktadır.
CENNET’İN TABİATI
Cennet, bitki örtüsü ve sularıyla da çok farklı güzellikte tarif edilmiştir; Orası ‘içinden ırmaklar akan (2/25), arzu edildiği kadar akan pınarları olan (76/6), ki bir tanesine ‘Selsebil’ adı verilir. (76/18) Ayrıca ‘çağlayan su başları’ (56/31) ve katkısına ‘kâfur’ denen (76/5) içecekleri’ bulunur.
Cennet; bütün gövdesi altından olan (Hz. Muhammed) dikensiz, altında sürekli gölgelenebilen ağaçları, dalbastı kiraz, küme küme dizili muz, üzüm, tükenmeyen ve yasaklanmayan –Dünya’dakilere benzese de tat olarak- çok farklı ve çeşitli meyveler (56/30--32), alabildiğine yemyeşil (55/64), muhteşem bağlar ve bahçelerle doludur. (76/31) Oradaki Güneş’in sıcağı yakmaz, soğuğu dondurmaz. (76/13)
CENNET’TEKİ YAŞ
Cenneti hak etmiş insanlar oraya hep otuz veya otuz üç yaşında gençler olarak girecekler ve hep öyle genç kalacaklardır. Cennet ehli kılsız, tüysüz ve gözleri yaratılıştan sürmelidir. Elbiseleri eskimez. Yüzleri ayın on dördüncü gecesindeki sureti gibi parlak, semadaki en keskin ışıklı büyük yıldızın parlaklığı üzeredirler. Onlar Cennette bevl etmezler, pislik ve dışkı çıkarmazlar, sümkürmezler, tükürmezler. Onların cennetteki tarakları altındır, terleri misktir, vücutları da ataları Adem’in uzunluğu üzeredir ki, o altmış ziradır. ( yaklaşık otuz metredir). Cennetlikler arasında ihtilaf ve düşmanlık yoktur. Onlar sabah ve akşam Allah’ı tesbih ederler” (Hz. Muhammed)
‘Herkim Cennete girerse, nimet içinde hoş halde olurlar, kendisine hiçbir sıkıntı, üzüntü, korku ve zorluk isabet etmez (21/103). Onlar, önlerinden ve sağlarından aydınlatan bir nur beraberinde yürürler (66/8). O iyi kimseler; koltuklar üzerinde etrafı seyrederlerken, yüzlerinde de, nimetlerin mutluluğu ve sevinci, Dünya hayatında iken yaptıkları iyiliklerin hoşnutluğu görülür. (83/23-24)
Cennet ehline hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onların göğüslerinde kin olarak ne varsa tümü sıyrılıp alınmıştır. (15/47-48) Ancak, işte bugün, sadece –Dünya’da iken kendilerine gülen- kâfirlere gülerler.’ (83/34)
İKRAMLAR
Cennettekilere sabah akşam (19/62) nice çeşitli ikramlarda bulunulacaktır; etraflarında türlü ve bol meyvelerin beraberinde, tahtlarda karşılıklı otururlarken, bembeyaz, içenlere lezzet veren, dokunup sarhoş etmeyen, kaynağından doldurulmuş kâseler dolaştırılır; ﴾37/42--47) Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey altın tepsiler ve kadehler içinde sunulur (43/71) ve onlar asla tükenmezler. (38/54) Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. (44/52) Ebediyen genç kalan ‘Cennet Uşakları,’ onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, Cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. (56/17-21) Gölgeliklerde otururlarken kolaylıkla devşirilebilecek şekilde yaklaştırılan (76/14) meyveler için onlara; ‘Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.’ (69/24) denir. Orada kendilerine ayrıca, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden (76/17), el değmemiş, mühürlü saf bir içecekten içirilir ki, onun içimi ağızda misk gibi koku bırakır. (83/25-26) Onlara, istek duyup arzuladıkları meyvelerden, (52 /22) eşsiz hurma, nar ve etten bol bol verilir. (55/68) İtaatsizlikten sakınmış olanlar için artık murada erme zamanıdır. Ayrıca bahçeler, üzüm bağları… ﴾78/31)
CENNETLİKLER’İN KIYAFETLERİ
Cennetliklerin kıyafetlerine gelince; Hz. Muhammed (s.a.v.) onların ‘elbiselerinin hiç eskimeyeceğini’ haber vermiştir.
Kur’an’da Adn cennetleri gireceklerin durumu şöyle açıklanmaktadır; ‘Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanılacak yerdir!’ (18/31), Yine Cennetlere koyulacaklar için; ‘Orada altından bileziklerle, incilerle süslenecekler, giysileri ise ipek olacaktır.’ (22/23) buyurulmaktadır. Bir de şu bilgi vardır; ‘İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar.’ (44/53) .
CENNET MESKENLERİ
“Cennetin yapısı nedir?” sorusu üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle bir tarif yapmıştır: “Bir kerpici gümüşten, bir kerpici altından, harcı keskin kokulu misk, çakılları inci ve yakut, toprağı zaferandır...’ Bir başka zaman da; ‘Muhakkak cennette mümin için içi boşaltılmış tek bir inciden bir çadır vardır. Onun boyu altmış mildir yaklaşık yüz kilometredir.’ buyurmuşlardır. Bir sahih hadiste de, Mahşer Meydanı ile Cennetin arasına kurulan ve Cehennemin üzerinden geçtiği anlaşılan bir köprüden (Sırat’tan) şöyle söz emişlerdir;
"-“Mahşerde muhakeme ve muhasebe işlerinden sonra Cehennemin üzerinde bir köprü (Sırat) kurulur. Allah şefaate izin verir. (Peygamberler dâhil, müminler) 'Ya Allah selamet ver, selamet ver!’ diye dua eder dururlar.
‘-Ya Rasulallah, köprü nedir?' diye sorulduğunda;
‘-Kaypak ve kaygan bir yoldur. Orada; kancalar, çengeller ve sert dikenler vardır. Müminler amellerine göre kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi şimşek gibi, kimi rüzgar gibi, kimi kuş gibi, kimi iyi cins yarış atları gibi, kimi deve gibi süratle geçerler. Müminlerden kimi sapasağlam kurtulur. Kimi de tırmalanmış (hafif yaralı) olarak salıverilir. Kimileri de (günahları ağır bastığından) Cehennem ateşi içerisine dökülür.’”
Ayetlerde ise, Adn cennetlerine girecek olanların, orada (18/31), karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerinde kurulacakları’ (56/15-16) ‘Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için Cennette üst üste yapılmış ve altlarından ırmaklar akan köşklerin varlığı.’ Allah’ın (c.c.) gerçek bir vaadi olarak ifade edilmektedir. (39/20) Cennetlikler orada ‘diledikleri yerde konaklayabileceklerdir.’ (39/74) Onlar; gölgesi sürekli yemyeşil ağaçlar altında, çağlayan suların başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. (56/28--34) Güzel meskenlerde (61/12), koltuklar üzerinde kurulmuş olarak otururlar. (76/13) ‘Etraflarında gümüş kaplar ve billur kadehlerle Cennet şarabı sunan hizmetçiler dolaştırılır. Gümüşten yapılmış bu kadehlerden istedikleri kadar içeceklerdir.’ (76/15-16) Orada ayrıca; karşılıklı oturulan (15/47), yüksek tahtların yanında, doldurulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır. (88/13--16) Astarları, ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde (55/54), yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.(55/76)
CENNET’TE KADINLARIN DURUMU
Cennet, aynı zamanda -adeta tarifi imkânsız- insanların ‘manevi anlayış, kavrayış ve mertebelerine göre farklılık arz edecek olan ruhani zevkler diyarı’ olmakla birlikte, maddi ve nefse hoş gelen nice nimetlerin de ikram edileceği bir sonsuzluk yurdudur.
Bu kıssanın giriş kısmında, genel olarak Cennetin tarifi şöyle yapılmıştı; ‘İnsanların ihtiyaç ve ilgi duyduğu, nefislerinin arzulayıp meylettiği olağanüstü şeylerle donatılmış ve sonsuza kadar kalınacak olan bir mekândır. Madem ki Cennet böyle bir mekân, oranın sakinlerinden ‘yalnızlıklarıyla baş başa kalmaları’ beklenemez. Nitekim insanoğlunun atası Hz. Âdem Cennette yaratılıp da yine oraya yerleştirildiğinde; orada kendisiyle konuşacağı, yalnızlığını gidereceği, kendi cinsinden bir eşi olmaksızın tek başına dolaşıyorken, bütün diğer nimetlere rağmen Rabbinden bir eş talebinde bulunmuştu. Nitekim bir gün uykusundan uyandığında başucunda bir hanım görmüştü. Allah (c.c.) bir kere daha lütufta bulunmuş ve “Sizi bir tek candan yaratan, kendisiyle mutlu olsun diye ondan da eşini yaratan O’dur.” (7./189) ayetinde tarif edildiği üzere Hz. Havva anamızı yaratmıştı.
Bidayette böyle olduğu gibi, nihayette de Allah’ın lütuf ve keremiyle, kendisine nasip edilen iman ve iyi işleri vesilesiyle Cennete koyulacaklar da orada yalnız olmayacaklardır. Sahih hadis ve ayetlerde ‘Cennet Arkadaşlarının içinde en dikkat çekileni ‘Huriler’dir.
Hz. Muhammed bir hadis-i kutside; ‘Muhakkak cennette mümin için içi boşaltılmış bir tek inciden bir çadır vardır. Onun boyu altmış mildir yaklaşık yüz kilometredir. Onun her köşesinde mümine mahsus birçok kadınlar vardır ki, diğerleri onları görmezler. Mümin kişi onları dolaşıp ziyaret eder’ buyurmuşlardır.
Ayetlerde ise şu açıklamalar vardır: “Cennetliklerin Yanlarında da eşinden başkasına bakmayan ceylan gözlü, gün görmemiş güzel tenli kadınlar bulunur.” ﴾37/48-49 ‘Onlar orada koltuklara yaslanmış olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler. Yanlarında gözlerini kendilerinden ayırmayan yaşıt eşler vardır. İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir. (38/51--53) İman edip salih ameller işleyenler. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. (2/25) Onlar inci misalidirler (56/23)Ayrıca onları iri siyah gözlü hurilerle evlendirmişizdir.(44/54) İtaatsizlikten sakınmış olanlar için artık murada erme zamanıdır. ﴾31﴿ Gencecik yaşıt kızlar; ﴾78/31--33﴿ Orada karşılıklı kadeh alıp verirler, ama o içecek ne saçmalamaya yol açar ne de günah işlemeye. Sedeflerinde saklı incilere benzeyen genç hizmetçileri etraflarında dönüp dururlar. ﴾52/23-24﴿ Oralarda eşinden başkasına bakmayan kadınlar vardır ki, sanki onlar yakut ve mercandır. ﴾55/56-58) Yine oralarda, huyu güzel, yüzü güzel kadınlar, otağlarına kapanmış huriler vardır. Onlardan önce kendilerine ne bir insan ne de bir cin dokunmuştur. Yeşil, harikulade güzel yastıklara yaslanmışlardır. Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsin?” ﴾55/70-77﴿
Yukarıdaki hadis ve ayetlerde genellikle muhatabın erkekler olduğu dikkatleri çekmiştir. Peki, Cennetlik kadınlar için durum ne olacaktır? Onlar da tamamen erkekler gibi, ancak kendi yaratılış özelliklerine, fıtratlarına uygun olarak Cennet nimetlerinden faydalanacaklardır. İşte Allah’ın (c.c.) vaadleri:
“Mümin olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar Cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar (4/124), Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, ebedi olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan Cennetler ve Adn Cennetlerinde çok güzel köşkler vadetti (9/72). Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mümin olarak salih bir amel işlerse işte onlar Cennete girecek ve orada hesapsız olarak rızıklandırılacaklardır (40/40), Bütün bunlar Allah'ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir. (48/5), Mümin erkeklerle mümin kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu gördükleri gün kendilerine şöyle denir: ‘Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedi olarak kalacağınız Cennetlerdir.’ İşte bu büyük başarıdır.” (57/12)
Cenneti kazanmış eşlere ise ayrıca ve özellikle şöyle değinilmektedir: “Biz onları, -yani hurilerden olacak olan eşleri- yepyeni bir yaratılışta yarattık. (56/35) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, Cennetteki bütün öteki sakinleri ile aynı imtiyazlara sahip olarak hep bir yaşta, eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.” (36/38)
---------------------------------------------------------------------------------------------
[NOT: DİB: Kur’an Yolu Meali’nde bu ayetlerle ilgili şu yorum vardır: ‘Ayetler, Ahiret hayatında insanların ve eşlerinin hangi biçimde olacağı hususunda önemli bir ilkeyi hatırlatmaktadır; Yüce Allah orada herkesi yeniden yaratacaktır. Bizim bu Dünya’daki tasavvurlarımızla bunun mahiyetini bilmemiz mümkün değildir. Öyle anlaşılıyor ki, ayet ve hadislerde Cennet hayatı anlatılırken gençlik, bakirelik,, aynı yaşlarda olma gibi özelliklerden söz edilmesindeki amaç mahiyet bilgisi vermek değil, oradaki nimetlerin, Dünya nimetleri gibi gelip geçici olmadığını, dolayısıyla insanların bunlardan mahrum kalıp tekrar elde edebilmek için özlem ve hasret hissetmeyeceklerini yahut paylaşma kaygısı, kıskançlık ve birbirlerini çekememe gibi olumsuz durumların söz konusu olmayacağını belirtmek, bu hayatta gerçekleşmesi mümkün olmayan istek, özlem ve hayallerin, kısacası mükemmelliğin ve tam manasıyla mutluluğun ancak orada bulunabileceğini somut bir anlatıma kavuşturmaktır.]
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Hz. Muhammed (s.a.v.) de mealen şöyle buyurmuştur: “Bütün dürüst, erdemli, imanlı ve güzel işler yapmış olarak Cennete koyulacak kadınlar, Dünya’da iken ne kadar yaşlı ve çökmüş olurlarsa olsunlar bakire kızlar olarak diriltilecekler ve erkek eşleri gibi, Cennetin bütün nimetlerinden istifade ederek, sonsuza kadar genç kalacaklardır.”
----------------------------------------------------------------------------------------------
[NOT: Huri; Allah’n (c.c.), ‘mümin erkekler için Cennette özel yarattığı ve ayrıca Dünyalı kadınların emrine verdiği çok güzel Cennet kadınlarıdır.’ Genel olarak; ‘erkeklerine düşkün, başkalarında gözü olmayan, kimse tarafından dokunulmamış (56/56), inci tenli, yakut yanaklı, yaşıt genç bakireler yeniden yaratılacaklardır.’ (56/36-38)’ tarzında muhtelif ayetlerde tanımlanırlar. Ancak, Dünyalı kadınlar, Cennetteki hurilerden farklı olarak- çalışıp salih ameller işlemeleri dolayısıyla Cennete koyulduklarından- Cennet hurilerinden de daha güzel olarak yaratılacaklar ve Dünya’da birden fazla evlilik yapan mümin kadınlar da tercih ettiği Cennetlik eşleri ile birlikte olmaya hak kazanacaklardır.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) tarifiyle; "Onların vücutlarının güzelliği ile letafetinden dolayı her birinin baldırındaki kemiğin iliği etinin üstünden görünür. Onların aralarında ne ihtilaf vardır ne düşmanlık ne de çekememezlik." Kur'an'da Cennetlik kadınlar; ‘temiz kadınlar’ olarak tanımlanır. Aynı zamanda Cennet derecelerinin yüksekliği nispetinde onların güzellikleri de artar. Ve Cennet onlarla güzelleşir ve süslenir.
Cennette mümin erkeklere verilen huriler sadece cinsellik için verilmeyecek, Şeytan ve nefisleriyle mücadele edip, Dünya imtihanını kazanıp Cennete girmeye layık görülmüş olan takvalı bu Dünyalı kadınlar hurilerden üstün olacaklarından, Cennet hurileri hizmetçi gibi Cennetlik olan bu kadınlara da hizmet edeceklerdir.
‘Yani Dünya’dan giden kadınlar hizmetçi konumunda olmayacaklar, erkeğin eşi ve kendisine hizmet edilen konumunda olacaklardır. Cennet hem mümin erkeklerin, hem de mümin kadınların nimetler içinde yüzdüğü bir mekândır. Yani Cennetin nimetlerinden erkekler kadar kadınlar da istifade edecek, fıtratlarındaki farklılıklara bağlı olarak bütün nimet ve ihsanlar her iki cinse de verilecektir. (9/72) Cenab-ı Hak hem erkek, hem de kadın müminlere kalplerinden geçenlerin bir misli fazlasını vereceğine göre, nimet ve ihsanların derecesi tahmin bile edilemez. Artık bu kadar lütuf ve ikramdan sonra ‘Allah, Cennette erkeğe çok şey veriyor da cennet ehli kadınlara neden böyle bir imkân verilmiyor?’ denemez. Esas mesele Allah'ın rızasına nail olmak, ebedî saadete liyakat kazanmak, fani Dünya’dan imanlı olarak ayrılıp, cennetin kapısına ulaşabilmektir.’ (Bu kısımda; ‘Sorularla İslamiyet web sitesi’nden faydalanılmıştır.)]
-------------------------------------------------------------------------------------------------
CENNET’TEKİ ÇOCUKLAR ‘Cennet Arkadaşlarından bir bölümü de, doğrudan cennete gidecek olan müminlerin buluğ çağından önce vefat eden çocuklarıdır. Bu çocuklar -anlaşıldığı kadarıyla- Allah'ın (c.c) mümin kulları için özel yarattığı ve vazifesi sadece hizmetkârlık olan ve bundan mutluluk duyan diğer, baktığında onları etrafa saçılmış inciler sanılan ﴾76/19﴿ Cennet gençleriyle beraber, sonsuza dek Cennetliklerin etrafında pervane olurlar. İçmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, Cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini Cennetliklerin etrafında dolaştırırlar. (56/17--21)
Hz. Muhammed (s.a.v.) bir vesileyle şöyle buyurmuşlardır:
“Bir kulun çocuğu öldüğü zaman Allah Teala meleklerine;
‘-Kulumun çocuğunun ruhunu mu aldınız? Kulumun gönül meyvesini (ciğerparesini) mi kopardınız’ buyurur. Melekler, her soruya cevaben:
‘- Evet’ derler. Allah Teala:
‘- Peki, kulum ne dedi’ buyurur. Melekler:
‘- Sana hamdetti ve ‘inna lillahi ve inna ileyhi raciun’ [Biz Allah’ın kullarıyız sonunda yine O’na döneceğiz. (2/155-156.)] diyerek tevekkül etti’ derler. Bunun üzerine Allah;
‘- O halde kulum için Cennette bir ev yapın ve adını da hamd evi’ koyun, buyurur.” Onlar hep çocuk olarak kalmak suretiyle Allah (c.c.), çocuk sevmek ve okşamak zevkini Cennette anne ve babalarına –Dünya’daki sekiz on seneye mukabil- ilelebet tattıracaklardır.
EBEDİ HUZUR
Evet Cennet bir ‘ebedilik yudru’dur: “Bütün Cennetlikler Orada ebedi kalırlar… (25/76) Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. (44/56) Nitekim ebedi kalacakları orada yaşamaktan hiç usanmazlar ve oradan ayrılmayı da asla istemezler.” (18/108) Zaten oraya ulaştırılmış olanlar, hiçbir yorgunlukla karşılaşmayacakları gibi, oradan çıkarılmaları da söz konusu olmayacaktır.
Hz. Muhammed (s.a.v.), Ahirette ölümün olmaması nedeniyle; ‘Cennet ehlinin ferahı bir kat daha artar, (‘ölsek de kurtulsak’ diyecek olan) Cehennem ehlinin hüzün ve kederi ise bir kat daha artar.’ buyurur.
CENNETLİKLERİN KONUŞMALARI
Cennetliklerin konuşmaları, muhatap oldukları ifadeler de hep iyilikten, müjdeden yanadır. ‘Onlar hem sözün hoş olanına ulaştırılmışlar, hem de övgüye layık olan Allah'ın yoluna iletilmişlerdir. (22/24) Orada ne boş bir söz işitirler, ne de günaha sokan bir şey (56/25), ne de bir yalan. (31/35)
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bir mübarek sözlerinde; “Bir münadi Cennet ehline:
‘-Daima sıhhatli kalmanız ve ebediyen hasta olmamanız hakkınızdır. Daima yaşamanız ve ebediyen ölmemeniz hakkınızdır. Daima genç kalmanız ve ebediyen ihtiyarlamamanız hakkınızdır. Daima nimetler içinde hoş bir halde olmanız ve ebediyen sıkıntı ve çetinliğe maruz kalmamanız hakkınızdır diye nida edecektir.” buyurmuşlardır.
Kur’an’da ise; ‘Onların üzerine akın akın melekler iner ve : ‘Korkmayın, üzülmeyin, size (Dünya’da iken) vaat edilmekte olan Cennetle sevinin! (41/30), Biz Dünya hayatında da Ahirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah'dan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var (41/31-32), İşte bu size vaat edilmiş olan mutlu gününüzdür (21/103), ‘Selam sana ey hakkın ve erdemin yanında olmuş, Ahiret mutluluğuna ermiş kişi! (56/90-91), Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedi olarak kalacağınız cennetlerdir.’ diyerek karşılanacakları beyan edilir.
Ayrıca, Orada boş sözler değil, yalnızca meleklerin; “selam, selam!” deyişini işitirler (19/62), İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve -melekler tarafından daha baştan- orada; esenlik “sağlık ve mutluluk içinde bulun” dileği ve (‘güvende, kurtulmuş, rahat, sağlıklı, huzurlu ve barış içinde ol’ anlamında) selamla karşılanacaklardır.’ (25/75) (57/12)
Allah (c.c.) da Cennetine koyacağı kullarına şöyle der: ‘Ey ayetlerimize inanan ve Müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de. Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz (68/69-70), Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.’ (76/22)
Cennete girmeye layık görülmüş olanlar da şöyle derler: ‘Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren ve bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kılan Allah'a mahsustur. Salih amel işleyenlerin mükâfatı ne güzelmiş!’ (39-74) ‘Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter’(66/8), kitabı kendisine sağından verilen kimseler ise: ‘Gelin, kitabımı okuyun! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.’(69/19-20) der. ‘Hamd, bizi buna eriştiren Allah'a mahsustur. Eğer Allah'ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun Rabbimiz’in Peygamberleri bize hakkı getirmişler’ derler. Bunun üzerine o Cennetlikler’e; ‘İşte yaptığınız iyi işler sayesinde kendisine varis kılındığınız cennet!’ diye seslenilir. (7-43) Kişi eğer Ahiret mutluluğuna ermişlerden ise, kendisine, ‘Selam sana ey Ahiret mutluluğuna ermiş kişi!’ denir. (56/90-91)
Bir de Cennet ehlinin sohbetlerine kulak verelim: “Birbirine dönüp karşılıklı sorular sorarlar. İçlerinden biri şöyle der:
‘-Benim bir arkadaşım vardı, derdi ki: Sen de onaylıyor musun gerçekten? Biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken mutlaka hesaba çekilecekmişiz öyle mi?’ ﴾37/50--53﴿ Bir başka sohbette; “Doğrusu biz’ derler, ‘daha önce yakınlarımız arasındayken için için bir korku taşımaktaydık değil mi? Şimdi ise Allah bize lütfuyla muamele etti de bizi kavurucu azaptan korudu. Elbette biz bundan önce yalnız O’na yalvarıyorduk. Şüphesiz ihsanı bol ve çok merhametli olan da yalnız O’dur.” (52/25--28﴿
Kur’an’da bir de Cennet ve Cehennem ehlinin karşılıklı ve ibretlik konuşmaları nakledilir: “Sonra Cennetteki kişi dönüp bakar ve Dünya’da iken; ‘Biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken mutlaka hesaba çekilecekmişiz öyle mi?’ diyen arkadaşını Cehennemin ortasında görünce ona;
‘-Allah’a yemin ederim ki,’ der, ‘neredeyse beni de mahvedecektin! Rabbimin lütfu olmasaydı ben de şimdi Cehenneme getirilenler arasında olacaktım. Halbuki ne mutlu bize ki, biz artık bir daha ölmeyeceğiz, Önceki ölümümüzden başka ölüm yok; azap da görmeyeceğiz. Bu, gerçekten çok büyük bir kazançtır.’ (37/56—60)
Yine, Cennetlikler Cehennemlikler arasında şöyle bir diyalog geçecektir: Cennettekiler;
‘Rabbimiz’in bize vadettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbiniz’in vadettiğini gerçek buldunuz mu?’ diye seslenirler. Onlar,
‘-Evet’ derler. O zaman iki tarafın arasındaki bir münadi; ‘-Allah'ın laneti zalimlere!’ diye seslenir. Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar Ahireti de inkâr edenlerdir.’ (7/44-45) İkisi arasındaki surların üzerinde duran ve Cennet ve Cehennemliklerin hepsini simalarından tanımakta olan bir takım adamlar, Cennetliklere;
‘-Selam olsun size!’ diye seslenirler. O seslenenler henüz Cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar. Gözlerini Cehennemlikler tarafına çevirdikleri zaman da;
‘-Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma! Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı! Sizin, ‘Allah bunları rahmete erdirmez' diye yemin ettikleriniz şunlar mı?’ dedikten sonra tekrar Cennetlikler’e dönerek; ‘-Haydi, girin cennete. Size korku yok. Siz üzülecek de değilsiniz’ derler. Bu sefer de Cehennem ehli Cennet ehline;
‘-Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin!’ diye seslenirler. Onlar da;
‘-Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır.’ derler.” (7/44--50) . CENNET’E KİMLER GİDECEK
Allah (c.c.) lütuf ve keremiyle, kulları için Cennetleri yaratacağını ve o Cennetlerin hangi akıl ve hayale gelmez nimetlerle bezeli olduğunu –yine lütfundan olarak- biz insanlara bildirmiştir. Peki bu büyük mükâfatlara kimler nail alabilecektir? Bunun cevabını da yine Allah, elçileri ve kitapları vasıtasıyla duyurmuştur ki, bütün bunlara rağmen hak edemeyenler artık bir hak iddiasında bulunamasınlar. Allah (c.c.) Kur’an’ında buyuruyor: ‘Kim, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsinin arzularına karşı koyarsa, şüphesiz, Cennet onun sığınağı olacaktır.’ (79/40-41)
Kur’an’da, Cennete girecekler için en çok tekrar edilen tarif; ‘İman edip salih (iyi, doğru, yararlı işler) ameller işleyenler’ şeklindedir. (2/82)
[NOT:Buradaki ‘iman etmeyi’ en geniş manada, olması gerektiği gibi; ‘hükümlerinin geçerli olduğu her Peygamber’in ve günümüzde de ‘son Peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.v.) elçiliğini yaptığı dine, bütünüyle inanmak’ şeklinde anlamalıyız.]
Allah (c.c.) birçok tariflerle dikkatini çekip, kullarını ısrarla Cennetine davet etmektedir. Allah; Kendisine yakın olanların ﴾44/88﴿, Allah ve Peygamberlerine iman ve itaat edip, hataları için içtenlikle tövbe edenlerin (66/8), Kendisine ortak koşmayanların (2/221), gönülden bağlananların (11/23), karşı gelmekten sakınanların (3/15), inkâr etmeyenlerin (13/35), Kendisinden gelen gerçeğe (Kur’an’a) inananların (5/84), kendilerini küfür ve isyandan arındırmış olanların (20/76), Rabbinden kendisine indirilenin gerçek olduğunu bilen akıl sahiplerinin (13/19), Allah’ın ayetlerine inanan ve Müslüman olan kulların (68-69), kör, topal, hasta olma hali hariç -savaşmak gerektiğinde- Allah ve Peygamberinin buyruklarına itaat edenlerin (48/17), hep tövbe edip, O’nun emrini gözeten, görmediği halde sırf saygısından dolayı Rahman'dan korkan ve O'na yönelmiş bir kalp ile ölen kimselerin (50/32-33), namazını titizlikle kılanların, zekatı verenlerin ve Allah’ın elçilerime inanıp onları destekleyenlerin, (5/12), Allah'a ve ahiret gününe iman edip, hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah'a ve Peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslemeyenlerin, hep Allah'ın tarafında olanların (58/22),‘işte o vakit,(yani hesapların görüleceği haşir gününde) kimin sevap tartıları ağır gelmişse, artık onların, Cennetimde hoşnut olacağı bir hayatları olacaktır.’ (101/ 6-7) buyurmaktadır.
Ayrıca; doğru, doğruluk ve doğrulardan yana olanların (5/119), müminlerden olup emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterenlerin ﴾23/8﴿, ‘Rabbimiz Allah'tır’ deyip de, sonra dosdoğru olanların (41/30), sözlerini yerine getirenlerin, dehşeti her yanı kuşatacak olan Kıyamet Günü’nden korkanların (76-/7), yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanların (28/83) da.
Bunlara ilave olarak Allah (c.c.); Dünya’da iken, imanlarından dolayı ‘Allah'ın yardımı ne zaman?’ diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışların ve sarsılmışların (2/214), Allah yolunda; çalışanların (3/136) ve mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin (9/20), rızasını kazanma başarısı gösterenlerin (9/72), verdiklerine razı olup, O’nun dinini ilk benimseyip yayanlara uyanların (9/100), Allah yolunda gerektiğinde hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, eziyet görenlerin, savaşanların ve öldürülenlerin (3/195), sabredenlerin (13/24), mümin olarak, erkek veya kadın, salih ameller işleyenlerin (4-124), hamd edenlerin (7/43), şükredenlerin (35/34), gerçekten takva sahibi olanların (15/45), kendisine Allah’ın verdiği rızıklardan gizlice veya açıktan hayırlı işlerde harcayanların, böylece asla tükenmeyecek bir kazanç elde etmeyi arzulayanların (35/29), hayırlı işlerde öne geçmeye çalışanların (35/32), fakirlere gönülden yardımda bulunanların (5-12), Dünya kazancı yerine Ahiret kazancına talip olanların (42-20), geceleri pek az uyuyanların ve seherlerde bağışlanma dileyenlerin (51/17-18), mallarından, muhtaç oldukları halde iffetinden dolayı isteyemeyen mahrumlara hak tanıyanların (51/19), kendileri muhtaç olsalar bile, seve seve, sürat asmadan, Allah rızası için, bir karşılık ve bir teşekkür beklemeden yoksula, yetime ve esire yedirenlerin (76/8-9), Allah yolunda harcama yapanların (57/10), Rabbinin huzurunda duracağından korkarak, kendini nefsinin arzularından alıkoyanların (79/40-41), kendilerine tanıtılan Cennete koyulacaklarına inananların (47/6), ‘Ey Rabbimiz! nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter’ diye içtenlikle dua edenlerin (66/8), Ve -elbette istediğini cennetine koyma kudretinde olan; ‘ALLAH’IN DİLEDİKLERİNİN’ (11/108) Cennetine gireceğini ve o kullarını orada 'sevinç içinde ağırlayacağını” (30/15) müjdelemektedir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) de, değişik zaman ve ortamlarda birçok sefer de –Cennetlik amellerin- kendisine sorulması ve soranın ihtiyacına göre; Allah’tan korkanların, Allah’a, hiçbir şeyi ortak koşmayanların, bana (Hz. Muhammed’e) itaat edenlerin, namazı dosdoğru kılanların, çokça secde edenlerin, insanlar uyurken namaz kılanların, sabah akşam camiye gidip gelenlerin, her gün Allah rızası için on iki rekat nafile namaz kılanların, zekatı verenlerin, Ramazan ayında farz olan orucunu tutanların, farz haccını eda edenlerin, Kur’an okumayı ve onda yazılı olanları sevenlerin, abdesti güzel alıp sonra da ‘Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed’in elçiliğine inandım’ diyenlerin, sözünde ve işlerinde doğru olanların, iyilikler yapanların, doğru söyleyenlerin, insanlara faydalanması için ödünç şeyler verenlerin, insanlardan hep bir şey istemeyi adet haline getirmeyenlerin, yumuşak kalpli, nazik, eli açık ve alçak gönüllülerin, iyi huylu kimselerin, ahlakı güzel olanların, iki çenesi arasındaki (dili) ile iki bacağı arasındaki (tenasül) uzvunu koruyanların, haklı bile olsa çekişip didişmeyenlerin, şakadan bile olsa yalan söylemeyenlerin, yakınlarına ve Müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olanların, ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyenlerin, hayra ve ilme doymayanların Cennete gireceklerini müjdelemiştir.
--------------------------------------------------------------------------------------
[NOT: Sahih kaynaklarda Cennette bir de Hz. Muhammed’e (s.a.v.) bahşedilecek olan Kevser isimli büyük bir havuzun (veya ırmağın) varlığı anlatılır; Kur’an’ın en kısa 108. suresinde de geçen Kevser; ‘Kıyıları altından olup inci ve yakutlar üzerinden akar. Toprağı miskten daha güzel kokar. Suyu baldan daha tatlı, kardan daha beyazdır.’ Hz. Muhammed ümmeti ile o havuzun başında buluşacaktır. Nitekim, ‘Yarın benimle buluşmak isteyen, elini ve dilini günahtan çeksin!’ buyurmuşlardır. Kevser Havuzundan su içen Cennetlikler, artık ebediyen susamayacaklardır. Dünya’da iken ona ümmet olmanın gereğine riayet etmeyip batıl yollara sapanlar ise havuza yaklaşama imkânını kaybetmiş olacaklardır. ]
-------------------------------------------------------------------------------------------
Bunlara ilave olarak Hz. Muhammed; Nefse hoş gelen şeyleri terk edenlerin, adil ve imanlı yöneticilerine itaat edenlerin, kalpleri kuş kalbi gibi (rakik ve tevekkül üzere) olanların, kızmayanların, hastalıklarına sabredenlerin, akrabasını görüp gözetenlerin, Allah’a hamd edenlerin, günahlardan kaçmak ve ibadet edecek kuvvet için Allah’ın yardımını isteyenlerin, Müslümanları rahatsız eden -yol üstündeki bir ağacı kesme gibi- şeyleri ortadan kaldıranların, halk tarafından zayıf, aciz ve hakir görüldükleri için kimselerce önemsenmeyenlerin, yetimleri himaye edip yedirip içirenlerin, üç kız çocuğunu himaye edip büyütüp, güzelce terbiye edip, evlendirip ve onlara lütuf ve iyiliklerini devam ettirenlerin, kocasını memnun ederek ölen kadınların, anne ve babasını memnun edenlerin, hastaların halini hatırını soranların veya Allah için sevdiği bir kişiyi ziyarete gidenlerin, iman edip Allah için birbirini sevenlerin, Müslümanların arasında selamı yayanların, kendine yapılmasını istediği şeyleri o da başkalarına yapanların, yemek yedirenlerin, Müslüman din kardeşinin cenaze namazına iştirak edenlerin,… Bir de; ölmeden önceki ihlasla söylenmiş son sözü; ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ (La ilahe illallah) cümlesi olanların, ve bu salih amelleri –gücü yettiğince, sevap hanesini ağır bastırma niyetiyle- bir araya getirenlerin, Cehenneme atılmayı gerektirecek inanç ve işlerden uzak duranların, -iman edenlerden olduğu halde günahı fazla olanların ise Cehennemdeki cezasını çektikten sonra- mutlaka cennete gireceklerini haber vermişlerdir.
-----------------------------------------------------------------------------------------
KISSADAN HİSSE
Allah’ın (c.c.) bizi ne kadar çok sevdiğinin bilincine vararak, Kur’an’ın altı yüz kadar ayetinde ve de ayrıca elçisi vasıtasıyla nice özendirici cümle ve benzetmelerle, -adeta (la-teşbih) yalvararak- davet ettiği Cennetinde bizi ağırlamak istediğini idrak edip, bu ilahi davete icabet etmeliyiz. Ebedi hayatımızı ciddiye alıp, -her akıllı insanın yapacağı üzere; ‘Cehennem’ denen ateş ve azap mekânlarının değil- ‘Cennet’ denen o nimetler, ikramlar, güven ve mutluluk yurtlarının, lütfedilip gösterilen yollarına koyulmalıyız. Alah’ın ayetleri üzerine –hikmetlerine vakıf olmadan- ileri geri dayanaksız fikirler yürütmek yerine, esas mesele olarak; Allah'ın rızasına nail olmanın, ebedî saadete liyakat kazanmanın, fani Dünya’dan imanlı olarak ayrılıp, Cennetin kapısına ulaşabilmenin gayreti içimde olmalıyız. Zikredilen iyiliklerin hepsinin üstesinden gelemesek de, ön şart olan ‘iman dairesinde olup, farz olan ibadetleri yaparak’ hatalarımıza üstün gelecek şekilde iyi ve güzel işlerimizi artırmalıyız.
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Allah (c.c.) hepimizi ve Kıyamet’e kadar gelecek neslimizi; tarafından sevildiğimizin bilincinde olarak gösterdiğin Cennet yollarına koyulanlardan, rızasını kazanıp ebedi saadetine liyakat kazananlardan, kul haklarına riayet edenlerden, iyi ve güzel işlerini artıranlardan, bu fani Dünya’dan imanlı olarak ayrılıp Cennetinin kapısına ulaşabilenlerden eylesin.
Hasan KUTLUTAŞ