DİŞİ ARSLAN İLE ÇAKAL 17.12.2019 14:28:28

Anasayfa/ Hikayeler

DİŞİ ARSLAN İLE ÇAKAL

Hükümdar Debşelim:

        “... Şimdi de, uğradığı zarardan ders alıp, başkasına zarar vermesi mümkün olduğu halde, zarardan çekinen ve zulümden uzak duran kimsenin halini betimleyen bir örnek vermeni istiyorum.”

        Bilgin Beydeba:

        “Başkasına zarar vermeyi ve fenalık etmeyi isteyen kimseler, cahiller, ahmaklar, yaptıkları işin sonunu düşünmeyenler, yaptıklarının karşılığını göreceklerini ve akıllara sığmayacak ölçüde sorumluluk yüklendiklerini unutarak böylesi hareketlere kalkışanlardır. Sonunu düşünmeyenler, yıkımlardan kurtulamaz, tehlikelerden sakınamazlar. Bazen cahil, başkasına bakarak ders alır ve başkasına zarar vermekten çekinip, yarar elde eder. Bunun bir örneği, dişi arslan, avcı ve çakaldır.

        -Derler ki: İki yavrulu dişi bir arslan bir mağarada yaşıyor ve yavrularını yuvasında bırakarak avlanmaya çıkıyordu. Bir gün yine böyle hareket etmiş, ama bu sırada buradan geçen bir avcı yavrulara saldırmış, vurup öldürmüş, derilerini yüzmüş, yüzdüğü derileri derleyip toplayarak evine götürmüştü. Ana arslan geri dönüp bu manzarayla karşılaşınca yıldırımla vurulmuş gibi olmuş, kendini yerlere atıp acıyla kıvranmış.

       Ana arslanın çevresinde bir yerlerde yaşayan bir çakal, onun bu feryatlarını işitip, koşup geldi ve sordu:

      “Ne yapıyorsun? Ne oldu?”

       Ana arslan:

       “Buradan geçen bir avcı, yavrularımı öldürdü, derilerini yüzdü ve onları böyle çıplak ve ölü bıraktı.”

       Çakal:

        “Ağlama!” dedi, “biraz insaflı olmak gerek. Çünkü avcının sana yaptığın, senin başkalarına yaptığından ayrımsızdır. Sen de aynı şeyi yapıyor, birbirinden ayrılmak istemeyenleri ayırıyor, senin yavrularını sevdiğin kadar sevilen yavruları analarından alıyordun. Onlar nasıl sabrettilerse, senin de sabretmen gerekir. Çünkü, her ne edersen onu bulursun ve her hareketin kendince bir ceza ya da ödülü vardır. Ceza ile ödül, yapılan işe göre artar veya azalır. Nasıl ki her ürün, ekilen tohumlara göre oluyorsa...”

         Ana arslan:

         “Bu durumu açıkla bana” dedi.

         Çakal sordu:

        “Kaç yaşındasın?”

         Ana arslan:

         “Yüz yaşındayım.”

         Çakal sordu:

         “Bütün bu süre boyunca ne ile beslendin?”

         Ana arslan yanıtladı:

         “Yabani hayvan etiyle.”

         Çakal sordu:

         “Bu etleri nasıl sağlıyordun.?”

         Ana arslan:

         “Yabani hayvanları avlıyor ve yiyordum.”

         Çakal:

         “O yabani hayvanların ana babaları yok muydu?”

         Ana arslan:

         “Olmaz olur mu?”

         Çakal anlattı:

         “Öyleyse niye bu ana babalar senin gibi çığlık atmıyor, niye ağlayıp dövünmüyor. Bil ki senin başına gelenlerin nedeni, kendi sonunu düşünmemendir ve sana gelecek zararı önceden sezememendir.”

         Ana arslan bu sözleri dinledikten sonra başına gelen yıkımın kendi eseri olduğunu, kendisinin zulümden başka bir şey yapmadığını anlayıp avcılığı bıraktı ve sadece meyve yiyerek kendini ibadete verdi. Onun bu halini gören ve meyveyle geçinen bir kuş:

         “Ben” dedi “ağaçların bu yıl, kuraklık yüzünden, meyve vermediğini sanıyordum. Meğer, öyle değilmiş. Senin etçil bir hayvan olduğun halde kendi rızkın ve besinin olan eti bırakıp, başkasının rızkına bela olman yüzündenmiş. Onun için ağaçlar, her yıl gibi meyve verdiği halde meyveler az göründü. Meyve yemeğe ve meyve ile geçinmeye hakkı olmayanların ağaçlara bela olması yüzünden ağaçların, meyvelerin ve meyvelerle geçinenlerin başlarına, kim bilir, başka neler gelecek?”

         Ana arslan bu sözleri işittikten sonra meyve yemekten de vaz geçti ve ot yiyerek ibadet etmeyi sürdürdü.

         Size bu örneği vermenin nedeni, ana arslan gibi bir cahilin de, başına gelen beladan ders alıp başkalarına zarar vermekten çekinebileceğini göstermektir.

         İnsanlar ise başkalarına zarar vermekten iyice çekinmelidirler. Derler ki. Kendin için dilemediğin bir şeyi, başkalarına yapmaktan sakın. Adalet de budur. Adalet, Allah’ı da, insanları da memnun eder.

(NOT: Fabl türünün güzel bir örneği olan bu hikaye, bir dünya klasiği olan Beydeba’nın ‘Kelile Ve Dimne’ isimli eserinden aynen alınmıştır. Oda Yayınları 2015)

Editöre Yazın