GENÇ OSMAN’IN HİKAYESİ ve BAĞDAT’IN FETHİ
Günümüzde Irak Devleti’nin başşehri olan Bağdat, tarihi boyunca hep önemli bir bilim kültür ve ticaret merkezlerinden biri olma özelliğini muhafaza etmiştir. Arap, Fars (İran) ve Türk hakimiyet bölgelerinin tam ortasında kalan coğrafi ve stratejik konumu, Dicle Nehri kenarında ve verimli ovaların ortasında oluşu... bu kadim şehre hep bir cazibe kazandırmıştır.
‘Bağdat’ kelimesi, Farsça “Tanrının verdiği, Tanrı vergisi bir belde” anlamındadır.
Milattan önceki Sümer, Akad, Asur, Babil...yani meşhur Mezopotamya kültürü Bağdat etrafında kurulup gelişmiştir.
Bağdat, tarihi boyunca siyasi yönden birçok bölge ve bazı bölge dışı millet ve devletlerin idaresinde kaldıysa da Abbasiler’den sonradır ki, demografik (nüfus) ve kültürel yönden bir ‘Arap Şehri’ olma durumunu korumuştur.
Siyasi yönden Bağdat’a; Mezopotamya Devletleri’nden sonra M.S. 3.asırdan itibaren İran Sasanileri hakim olmuştur. Bağdat M.S. 634 yılında, Hz. Ömer’in (ra) hilafeti döneminde Sasaniler’den alınarak bir ‘İslam Beldesi’ yapılmıştır. 749’dan itibaren ise Abbasi Devleti’nin başşehri olmuştur.
Bağdat’ta ilk fiili Türk hakimiyeti, 1055 yılından itibaren, Büyük Selçuklu Devleti (Tuğrul ve Çağrı Bey’ler) zamanında gerçekleşmiştir. Bu durum 1258 yılındaki ‘Moğol İstilasına’ kadar devam etmiştir. Moğollar -her yerde olduğu gibi- Bağdat’ta da büyük tahribatlar yapmışlar, kütüphaneleri kültürel eserleri yakıp yıkmışlardır. Moğol felaketinden sonra Bağdat, bir süre yine İran Şahları’nın idaresinde kaldıysa da 1534 yılında, Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın komutasında, Şah Tahmasb’dan alınarak imparatorluğa katılmıştır.
Kanuni, 28 Kasım 1534’te Bağdat’a girer girmez ilk önce Azamiye semtindeki İmam-ı Azam’ın kabrini ziyaret etmiş, türbenin yenilenmesini ve yanına büyük ve güzel bir cami ile bir medrese yapılmasını emretmiştir. Bir Osmanlı-Türk mimari özelliğini taşıyan bu külliye, halen hizmet sunmaya devam etmektedir.
Bir ara, Osmanlı’nın batıya Balkanlar’a önem verip doğuyu ihmal etmesinden istifade, 1623-1638 arası 15 yıl kadar İran hakimiyetinde kalsa da 1638 yılında, Osmanlı padişahı Sultan 4. Murat Han ordusuyla bizzat giderek Bağdat’ı geri almıştır. Bağdat’taki bu son Türk hakimiyet dönemi 1917’ye kadar, toplamda ise 367 yıl sürmüştür.
Bağdat, Osmanlı’nın -Çanakkale hariç- bütün cephelerde hezimete uğradığı, İngilizler’in öncülüğünde yıkılıp parçalanıp yağmalandığı 1. Dünya Harbi’nde, 1917’de İngiliz idaresine geçmiştir. 1921 yılında ise kurdurulan Irak Krallığı’nın başşehri ilan edilmiştir.
Bağdat (Irak) tarihi boyunca bilim kültür ve ticaret merkezlerinden biri olduğu gibi, son 150 yıldır da petrol ve İsrail’in güvenliği ile bağlantılı stratejik konumuyla, siyaseten devamlı gündemde olmuş bir beldedir. Nitekim 1921 sonrasında birçok hükümet darbesi yaşamış, 1979-2003 arası 24 yıl süren Saddam diktatörlüğü dönemlerinden sonra da 2003’de fiilen ABD’nin işgaline uğramıştır.
Yakın coğrafyası, Güneydoğu ve Suriye problemleri, Kuzey Irak, Musul, Kerkük alakadarlığı, dünya egemenlerinin ilgi alanı olması... olması sebebleriyle Türkiye’nin de, çok yakın ilgi alanına giren Bağdat (Irak), gündemden düşmeyen bir belde olma vasfını sürdürmektedir.
BAĞDAT’IN FETHİ VE GENÇ OSMAN TÜRKÜSÜ
Kültürel literatürümüzde ‘Bağdat’ anıldığında, Bağdat’ın fethi ve beraberinde bir ‘Genç Osman Türküsü’ akla gelir. Daha çok, hareketli bir ‘Mehter Marşı’ olarak söylenip dinlenen bu türkü, Padişah 4. Murat’ın Bağdat seferine katılan ‘Aksaraylı Osman’ın ilginç hikayesiyle bağlantılıdır. Bu türkünün/ marşın sözleri şöyledir;
Of of Genç Osman dediğin bir küçük uşak
Beline bağlamış ibrişim kuşak of of.
Aman Askerin içinde birinci uşak
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.
Of of Genç Osman dediğin bir küçük aslan
Bağdat’ın içine girilmez yastan of of.
Aman her ana doğurmaz böyle bir aslan
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.
Of of Bağdat’ın kapısın Genç Osman açtı
Düşmanın cümlesi önünden kaçtı of of.
Aman kelle koltuğunda üç gün savaştı
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.
Bir başka ‘Genç Osman Türküsü’ de şöyledir
Bağdat’ın kapısın Genç Osman açtı,
Gören düşmanların tedbiri şaştı.
Kelle koltuğunda üç gün savaştı,
Cenneti Alâya göçtü Genç Osman.
Sultan Murat der ki, gelsin göreyim.
Nasıl yiğit imiş ben de bileyim.
Vezirlik isterse üç tuğ vereyim.
Kılıcından al kan saçtı Genç Osman.
Genç Osman dediğin bir Türk serdarı
Beline bağladı ibrişim kuşağı
Vuruldu sancaktar, kaptı sancağı
İletti burca dikti Genç Osman.
Genç Osman’ın Padişah 4. Murat ile tanışması, Bağdat seferine katılması ve şehit olmasının da güzel bir hikayesi vardır. Bu hikaye, Aksaray İli Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün tercih ettiği şekliyle şöyledir:
GENÇ OSMAN’IN HİKAYESİ
‘’Bağdat’ın kapısın Genç Osman açtı,
Gören kâfirlerin tebdili şaştı.
Kelle koltuğunda üç gün savaştı,
Şehitlere serdar oldu Genç Osman.’’
‘Yiğitlere serdar olan Aksaraylı Genç Osman’ için böyle diyor Âşık Kul Mustafa. Kul Mustafa; Genç Osman’la birlikte Bağdat seferine katılmış, savaşa girmiş, onu oğlu gibi bağrına basmış, onun kılıç hocalığını yapmış şair ve yiğit bir askerdir.
Yıl 1621, Aksaray’ın Dorikini Köyü’nde bir yiğit doğar. Adını Osman koyarlar. Daha on yaşına girmeden babasını kaybeder ve onu dul kalan anası büyütür. Aksaraylılar güreşi sever, Osman da akranları ile güreş tutar, ok atar, kılıç sallar, mermere yumruk atar, atar ki, çivi gibi genç olup çıksın... Akranları onunla güreşmekten çekinmektedirler artık.
Yıl 1638, kendi gibi yiğit olan padişah Sultan 4. Murat Han Ordu-yu Hümayun’la Aksaray’a gelir ve Cuma namazını kendisi kıldırır. Aksaraylılar’a ilan eder ki; “ Ordu-yu Hümayun’a katılmak isteyenler varsa gelsin yazılsın!” Gençler çığ gibi orduya katılmaktadır. 4. Murat Han bu manzaraya çok sevinir ve Aksaraylılar’a teşekkür eder.
Bu arada Genç Osman da orduya yazılmak için müracaat eder fakat yaşının küçüklüğü dolayısıyla orduya alınmaz. Kısa zamanda toplanan ordu Bağdat’a doğru yola çıkar.
Genç Osman gizlice orduya karışır. Bağdat’a yaklaşıldığı sırada Padişah orduyu denetlemek ister, bakar ki; bıyıkları terlememiş bir genç de orduda bulunmaktadır.
-Adın ne senin?
-Osman, efendim.
-Niçin katıldın orduya, bıyıkların bile yok. Bizde bıyıklarında tarak durmayan kişi orduya alınmaz, duymadın mı?
-Duydum efendim.
-Pekiyi, öyleyse niçin katıldın orduya, git ananın koynuna çocuk!
İşte bu lafa alınmıştı Aksaraylı Genç Osman. Padişaha dönerek;
-Sultanım, tarağınızı verir misiniz?
Padişah kızgınlıkla tarağını verir. Osman tarağı alıp, iki eliyle dudağının üzerine bastırır. Kan yürümüştür, padişaha dönerek;
-”İşte benim bıyığımda da tarak duruyor. Şimdi orduya girebilir miyim?” der. 4. Murat Han, o ‘sert’ denen kişi, oturup hüngür hüngür ağlar ve Osman’a der ki:
-Senin adın bundan böyle ‘Genç Osman’ olacak ve seni Öncü Gazilere Serdar eyledim. Var git lalaya ismini yazdır ve o tarağı da bana ver, onu ömrüm boyu saklayacağım. Haydi gazan geçmiş olsun benim yiğit oğlum.
Bir hafta sonra, bir cuma sabahı, Genç Osman öncü birliklerin başında, şimşek gibi kılıç sallayarak Bağdat Kalesi’ne süzüldü; “Ha bire, koman düşmanları yiğitlerim!” naraları atarak ilerledi...
Yiğitler vurdukça vurdu, kırdıkça kırdı düşmanı. Bağdat kapıları bunca yiğit savaşçıya dayanamaz. Açar kapılarını Türk Ordusu’na. Genç Osman, Sancağ-ı Şerif’i kaptığı gibi Bağdat Kalesi’nin en yüksek noktasına diker. Dikerken de beş altı ok yer ve olduğu yere yığılır kalır, kelime-i şahadet getirir ve oracıkta can verir. Olayı duyan Kayıkçı Kul Mustafa koşarak gelir, bakar ki ne görsün; Genç Osman’ın hain düşman tarafından parçalanmış körpe başı karşısındadır. Oturur ve aşağıdaki, meşhur Genç Osman Destanı’nı yazar. Sultan Murat Han, Genç Osman’ın öldüğünü duyunca öyle üzülür ki, tarihe geçecek sözü söyler; “Keşke Bağdat gibi kaleyi fethetmeseydim de Genç Osman’ım ölmeseydi”.
GENÇ OSMAN DESTANI
İptida Bağdad’a sefer olanda
Atladı hendeği geçti Genç Osman
Vuruldu Sancaktar kaptı sancağı
İletti bedene dikti Genç Osman
Eğerleyin kıratımın ikisin
Fethedeyim düşmanların hepisin
Sabah namazında Bağdat Kapısın
Allah Allah deyip açtı Genç Osman
Sultan Murat eydür gelsin göreyim
Nasıl yiğit imiş ben de bileyim
Vezirlik isterse üç tuğ vereyim
Kılıcından al kan saçtı Genç Osman
Kul Mustafa karakolda gezerken
Gülle kurşun yağmur gibi yağarken
Yıkılası Bağdat seni döğerken
Şehitlere serdar oldu Genç Osman.
Kayıkçı Kul Mustafa
NOT: ‘Genç Osman’ın türbesi, Bağdat’ın Babü-l Muazzam isimli semtindedir. Aksaray’da ise, Dorikini Köyü’nde doğduğu ev tespit edilmiş, köyünün ismi de ’Genç Osman Köyü’ olarak değiştirilmiştir.
Hasan KUTLUTAŞ