HULAGU HAN İLE GENÇ ALİM 17.12.2019 14:27:47

Anasayfa/ Hikayeler

                                                     HULAGU HAN İLE GENÇ ALİM

        Hülagu Han; (1201- 1265) Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu Cegiz Han’ın torunudur. 1256‘dan tibaren 9  yıl hükümdarlık yapmıştır. Tarihteki en acımasız hükümdarlardandır. Kafkaslar, orta ve doğu Anadolu, doğu Karadeniz bölgesi, İran, Irak, Filistin’e kadar Suriye topraklarına hakim olup, İlhanlı Devletini kurmuştur. (1256 -1335) Budist dinine mensuptu. 1258’de, teslim olmayı reddeden Bağdat’a zorla girince, Halifeyi öldürtmüş, 250 bin (400 bin diyen de var) Bağdatlı’yı kılıçtan geçirmiş, bilim ve kültür merkezi olan bu şehirde, kırk gün süreyle her şey yağmalanmış, her şey; ibadethaneler, türbe ve kabristanlar, milyonlara varan dini ilmi eserin bulunduğu kütüphaneler, hastaneler, saraylar, tüm evler... yakılıp yıkılmış, İslam aleminin bilimsel gerileme döneminin başlamasına sebep olunmuştur.  

       Osmanlı’nın meşhur Divan Şairi Nedim (1681 – 1730) bir gazelinde, Hulagu Han’ın tahribatına şöyle bir gönderme yapmıştır;

       Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kafir

       Aman dünyayı yakdın ateş-i suzan mısın kafir

       ................................................................................

       Nedim-i zarı bir kafir esir etmiş işitmişdim

        Sen ol cellad-ı din düşmen-i iman mısın kafir.

                                                            ***

      Hülagu Han ‘ın komutasında Bağdat’a girildiğinde yapılan yağma, yıkım ve katliam... Hülagu’ya bile tiksinti verdiğinden, karargahını şehrin dışında bir yere kurmuştur. Bir gün, o karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bu haber karşısında âlimler korku ve endişeye kapılırlar. Öldürülmek endişesiyle kimse bu davete icabet etmek istemez. Ancak Kadıhan isimli, ufak tefek daha sakalı bile bitmemiş genç bir alim daveti kabul ettiğini söyleyerek Hülagu ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister.
      Kadıhan’ın bu cesareti, Hülagu’nun şerrinden korkan ulema sınıfını rahatlatır. Genç alimin istekleri hemen karşılanır.
      Kadıhan, hayvanlarla birlikte Hulagu Han’ın çadırına varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer, kendisini tanıtır ve kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler.
      Hülagu Han genci tepeden tırnağa süzer, hiç de beklediği alim tipine benzetemez. Ve, biraz da asabi şekilde; “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı?” diye sorar.
     Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!” der.
     Hülagu Han, genç alimin bu sözlerinden etkilenir, karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve “şöyle otur bakalım” diyerek ilk sorusunu yöneltir.

     “-Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” Kadıhan gayet sakin bir şekilde;

    “-Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der. Hülagu Han bu sefer ikinci sorusunu sorar;

     “-Peki, beni buradan kim gönderebilir?” Genç alimin cevabı yine çok kapsamlı ve ibretliktir;

     “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın”

                                                ***

“Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir.” (NisaS./79) (Ayetin açıklaması: “... İnsanlar umumiyetle elde ettikleri başarı ve iyi neticeleri kendilerine -veya inananlar Allah’a- mal ederler. Felaket, kötülük ve başarısızlıkları ise yükleyecek birisini aralar; kendilerini kınamak ve suçlamaktan kaçarlar. Halbuki her şeyi yaratan Allah’tır; her şey O’nun takdir ve kudreti ile var olur. Ancak Allah, hiçbir kimse için doğrudan doğruya felaket ve kötülüğe rıza göstermez; kulun işlediği her günah, suç ve kötülükle bizzat kendi iradesi devreye girer ve Allah, kulu öyle istediği için, iradesini o yolda sarf ettiği için öyle yaraır. Şu halde kul kasiptir; hak eder, murat eder, Allah halıktır; kulun iradesine göre yaratır.” Kaynak; Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali. TDV yayını.)

“... Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah’tan başka yardımcıları da yoktur.” (Rad S./11) (Ayetin açıklaması: “... Allah bir millete başkalarına nazaran üstünlükler ve bazı nimetler verdiğinde o millet, şımarır veb ahlakını bozar da o nimete liyakatini kaybederse, Allah nimetini onların elinden alır. Millet kendi üstün meziyetlerini bozmadığı müddetçe Allah verdiği nimeti onların elinden almaz.” Kaynak; Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali. TDV yayını.)


 

Editöre Yazın