KARDEŞLERE MİRAS KALAN BAHÇE 11.01.2021 11:46:48

Anasayfa/ Hikayeler

 

                                                        Kardeşlere Miras Kalan                                     

                                                                             BAHÇE

Allah (cc) ikaz ediyor: “Olur olmaz yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp iğneleyen, durmadan iğrenç dedikodular yapan, laf götürüp getiren, iftiracı, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günahkar, huysuz ve sert, ihtiraslarına esir olmuş zalimlere, bütün bunlardan sonra bir de ne idüğü belirsiz , hemcinslerine hiçbir faydası dokunmayan kimselere, serveti ve çocukları var diye sakın boyun eğme.  Onlara ayetlerimiz okunduğu zaman, mal mülk ve çocuk sahibi olmalarından mıdır nedir; ‘Öncekilerin masalları!’ derler. Yakında onların alınlarına ‘cehennemliklerdir’ diye, yakalarını kurtaramayacakları bir zillet damgaları vuracağız! Biz, vaktiyle şu bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi onları da sınayacağız!” (68/10--17)

Kimdi bu ‘bahçe sahipleri’;

Zamanın birinde, adam cömert birisi olmalıydı ki, Allah ona göz alabildiğine uzayıp giden bir meyve bahçesi vermişti. Ağaçlar sayısız, meyveleri ise çeşit çeşit ve lezzetliydi.     Her meyve çeşidinin hasat zamanı gelince o cömert adam etraftaki yoksulları çağırır,  fazla fazla verir, onları sevindirir ve dualarını alırdı.

Gün geldi adam bu fani Dünya’dan ayrıldı. O meyve bahçesi de çocuklarına kaldı. Çocukları da bahçeyi kendi aralarında paylaştılar. Kardeşlerden, babaları gibi cömert ve her konuda; ‘Allah izin verirse!’ diyeni de vardı, cimri olup böyle demeyeni de…   

 Yine bir hasat zamanı gelmişti. ‘Allah izin verirse’ deme bilincinde olmayan ve de cimrilik yolunu seçmiş olan kardeşler, sabah erkenden mahsullerini –hiçbir istisnai kayıt koymadan, tavır ve sözleriyle- kesinlikle devşireceklerinden emin olarak bahçelerinin  yolunu tuttular. Fakat onlar uykudayken Allah tarafından gelen kuşatıcı bir afet, kavurucu bir yel bahçeyi sarıverdi de bahçe sararıp soldu, kısmen de kömür gibi simsiyah bir hal aldı. ﴾68/17--20﴿ 

Halbuki onlar sabahleyin birbirlerine şöyle seslenmişlerdi:       ‘-Eğer meyve devşireceksek erkenden bahçemizin başına gidelim!’ Yolda giderken de birbirlerine şöyle fısıldaşıyorlardı:        ‘-Aman, iyi ki erken çıktık. Böylece bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulup da bizi rahatsız etmez!’ Bahçelerine iyice yaklaştıklarında da; ‘-Ohh be! Kimsenin ruhu bile duymadı!..’ diyerek, sevinerek birbirlerine bakıştılar. (68/21--24)

Planladıkları gibi gerçekleştirmek üzere erkenden yola düşüp, kimselere görünmeden bahçelerine ulaşan o cimri, şükürsüz kardeşlerin sevinçleri kursaklarında kaldı. Gördükleri karşısında önce ne diyeceklerini bilemediler. Sonra ise şaşkın şaşkın; ‘-Eyvahh!... Yoksa biz yolumuzu şaşırıp da yanlış bir yere mi gelmişiz!.. Yok yok, galiba biz her şeyi kaybetmişiz!..’dediler.﴾68/25--27﴿ 

Arkadan gelip de bu hallare şahit olan ve içlerinden aklı başında olan kardeşlerden biri onlara şöyle dedi:    “-Siz yanlış yere gelmediniz. Burası sizin bahçenizdi. Ben size, ‘Allah’ın yüceliğini dile getirmelisiniz, babamızın güzel adetlerini terk etmeyin, yoksullara verdiğinize karşılık Allah sizi kat kat fazlasıyla nimetlendirir’ dememiş miydim? Siz de şöyle demiyor muydunuz; ‘Bunlar bizim malımız, kimsenin bunda hakkı yok!’"  Üzüntüden kahrolan o cimri kardeşler ise şöyle cevap verdiler:   "-Rabbimizin şanı yücedir; doğrusu biz haksızlık etmişiz, zulüm işlemişiz!" Ardından da birbirlerini kınamaya başladılar;   "-‘Yazıklar olsun bize’ dediler, ‘Gerçekten biz azmış, sapmış ve küstahça davranmıştık. Rabbimiz’e ümitle yönelirsek, belki bunun yerine bize daha iyisini verir. Biz Rabbimiz’den bunu diliyoruz.’" ﴾68/28--32﴿ derlerken, aynı zamanda akıllı kardeşleri de öbür taraftan;  ‘-Tövbe etmek için hiçbir zaman geç değildir. Hemen cimrilik ve şükürsüzlükten vazgeçtiğinize dair Allah’ın engin rahmetine sığının ki, belki sizi bağışlar da bahçeniz tekrar yeşillenir, yine bol meyveleriniz olur!’                                                                                     .                                                              ***

Bu ibretlik olayın akabinde Allah Şöyle buyuruyor: “ İşte insanları bu Dünya’da denemek için verdiğimiz ceza budur. Ama Ahiret’te günahkarların uğrayacağı azap ise elbette daha şiddetlidir. Keşke bunu bilselerdi! Şüphesiz Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olup, itaatsizlikten sakınanlar için rableri katında nimetlerle dolu Cennet bahçeleri de vardır. Öyle ya, emrimize boyun eğenleri o günahkarlarla bir mi tutacağız? (68/33--35)   Size ne oluyor? Haklı ile haksız arasındaki yargınızı neye dayandırıyorsunuz? Yoksa elinizde okuduğunuz özel bir kitap var da orada dilediğinizin sizin olacağı mı yazılı? Yoksa, ‘Neye hüküm verirseniz o mutlaka sizin meşru hakkınız olacaktır’ diye tarafımızdan lehinize verilmiş, Kıyamet gününe kadar Biz’i bağlayan sağlam sözler mi aldınız? (Ey Muhammed) Sor onlara: İçlerinden kim buna kefil oluyor? Yoksa onların kendilerine akıl veren, görüşlerini destekleyen bilge kişiler mi var? Doğru söylüyorlarsa haydi getirsinler o destekçilerini! (68/36--42)    İnsan bedeninin bir kemik yığınından ibaret hale getirileceği gün, şimdi hakikati inkar edenler Allah’ın huzurunda secde etmeye çağrılırlar, ama iş işten geçtiğinden bunu yapamazlar. O sırada gözlerine korku çökmüş, perişan olmuşlardır. Halbuki onlar, hayatta ve yapabilecek durumda iken secdeye çağrılmışlardı, fakat o davetler boşa gitmişti. (68/43)   Sen bu sözleri yalan sayanları bana bırak! Biz onları, bilemeyecekleri bir şekilde yavaş yavaş azaba doğru çekip alçaltacağız. Onlara bir süre belli bir üstünlük versem de Benim çok sağlam ince planlarım vardır! (68/44-45) Yoksa, sanki sen onlardan bir ücret istiyorsun da bunun ağırlığı altında kalmaktan mı çekiniyorlar? Yahut, bütün var oluşun gizli gerçeklerinin kendi kavrayış alanları içinde olduğunu, zamanla onu yazabileceklerini mi zannediyorlar. 68/46-47)  Ey Muhammed, öyleyse sen Rabbinin hükmüne sabırla katlan, öfkene kapılıp da sonra ızdırap içinde –balığın karnında- haykıranlar gibi olma. O hakikati inkara şartlanmış olanlar bu uyarı ve öğütleri her duyduklarında gözleriyle seni öldürecek gibi olsalar ve ‘–Muhammed mi- o kesinlikle bir delidir’ deseler bile sen sabırlı ol. Sabırlı ol, çünkü bu Allah’tan bütün insanlara yönelik bir öğüt ve uyarıdan başka bir şey değildir. (68/48--52)

 

KISSADAN HİSSE:             

 *Olur olmaz yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp iğneleyen, durmadan iğrenç dedikodular yapan, laf götürüp getiren, iftiracı, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günahkar, huysuz ve sert, ihtiraslarına esir olmuş zalimlere, bütün bunlardan sonra bir de ne idüğü belirsiz, hemcinslerine hiçbir faydası dokunmayan kimselere, serveti ve çocukları var diye sakın boyun eğme.

*Gün gelip bu fani Dünya’dan ayrılacağımızın, bağ bahçe, mal mülk her ne varsa varislere kalacağının bilincinde olup, hayatta iken cömert ve her konuda; ‘Allah izin verirse!’ diyenlerden olmalıyız.                                                                                         *Tövbe etmek için hiçbir zaman geç değildir. Cimrilik ve şükürsüzlükten vazgeçip Allah’ın engin rahmetine sığınıp, bağışlanma ve helalinden bol nimetleri O’ndan ummalıyız.                                                                                                                                Allah (cc) haber veriyor ki; Kendisine karşı sorumluluk bilincinde olup, emrine boyun eğenlerle günahkarları bir tutmayacağım! Kendinize göre ‘özel’ kitaplara değil, Kur’an’a, yalan yanlış düşüncelerinize destek bulduğunuz bilge geçinenlere değil, elçilerime uyun! Bedenleriniz bir kemik yığınından ibaret hale getirileceği gün gelmeden önce, huzurumda secde edin! Hükümlerime sabırla katlanın, öfkeye kapılıp da sonra ızdıraba uğrayanlardan olmayın! Bu sözlerimi yalan saymayın! 

 

Editöre Yazın