MAŞANDOZ’UN HİKAYESİ ve HİKAYE İÇİNDE HİKAYELER 17.12.2019 14:24:30

Anasayfa/ Hikayeler

MAŞANDOZ’UN HİKAYESİ ve HİKAYE İÇİNDE HİKAYELER

İkinci ağabeyim Ramiz askere gitmişti. Ankara’ya olsa gerek. 1950-52 yılları olmalı, zira askerden bana şemsiperli bir ‘asker kepi’ getirmişti. 4-5 yaşlarında idim, çok sevinmiştim. O kepi hiç unutamıyorum.

O sıralar evimizde, ‘ALAMAN’ isimli dişi bir köpeğimiz vardı. Her yıl birkaç yavru yapar, yavruları kapışılırdı. Alaman, çok ‘asil’ davranışlı idi. ‘Hayvanın asili olur mu?’ dense de … öyle idi; Gelişigüzel ona buna havlamaz, atılan taşın peşine koşmaz, ortak kaptan yal yerlerken yanındakilerle hırlaşmaz, acıkınca evin kapısına dikilip veya ön ayaklarını pencereye dayayıp sert sert kuyruk sallamaz, evin diğer hayvanlarını rahatsız etmez, ‘olgun, terbiyeli, ağırbaşlı’ bir hali vardı. Siyah beyaz karışımı güzel rengine uygun olsun diye ‘Alaman’ ismi verilmiş. Orta boylu, şişmanca yapılıydı.

Alaman’ın da hikaye içinde bir hikayesi var: Hazin bir sonu oldu. Yaşlı bir çağında, bir yerlerden kuduz mikrobu kapmış, kudurdu. Beyni hasara uğramış olmalı ki en çok sevdiği annemi ısırdı. Annem kuduz tedavisi gördü. 22 gün oldukça iri, önleyici iğne vuruldu. Neyse ki korktuğumuz başımıza gelmedi, annem kurtuldu. O sıralar 12-13 yaşlarında idim. Elime bir tüfek verdiler, mecburen Alaman’ı ben öldürdüm. Son anlarında, vurulmadan önce kan çanağı gözlerle sağa sola çaresiz bakışları… 60 sene geçti, hala gözlerimin önünden hiç gitmemiştir. Ne çare ki, ‘kuduran her canlının kaçınılmaz akıbeti’ itlaf edilmektir.

Maşandoz’un hikayesine geçmeden önce, annemin yaşadığı ikinci kuduz tedavisini de özetlemek isterim; 1964-65 öğretim yılında Kırıkkale’nin Karaahmetli köyünde, 18 yaşımda öğretmenliğe başlamıştım. Fedakar annem, yine ‘Hasan Ali        Güzel’ini yalnız bırakmamış, Ramazanı da kapsayacak şekilde 3-4 ay yanımda kalmıştı. O ara köyde bir inek kesilmiş, haber verdiler, etinden biz de almıştık. 2-3 gün geçti, “ineğin aslında bir kuduz köpek tarafından ısırılmış olduğu, sahibinin de ‘belki kudurabilir’ diye, zarara girme ihtimaline karşı, kimseye duyurmadan kesip, etini sattığı…” haberi yayıldı. İlçeden (Kırıkkale o sıralar Ankara’nın ilçesi idi) sağlık ekipleri geldi. İneğin etinden numune alıp tetkike gönderdiler. Etten yiyenleri de tespit edip 22 gün ‘kuduzu önleyici iğne’ tedavisine tabi tuttular. Bulanık görüntülü bir ilaç şırınga edilirdi. Göbekten vuruyorlardı. Annem ikinci sefer, ben de ilk sefer böyle bir kuduz önleyici tedavi ile karşılaşmış olduk. İğneler bittikten hemen sonra etin laboratuvar tetkikleri sonucu geldi. Raporda; ette kuduz mikrobu belirtisine rastlanmadığı yazıyormuş. 

Dönelim MAŞANDOZ hikayemize; MAŞANDOZ yukarıda anlattığım Alaman’ın yavrusu idi. Ramiz ağabeyim askerde iken doğan 7-8 yavrusundan birisiydi. O ara annem, ağabeyime cevabi bir mektup yazıyor/yazdırıyor; “Oğlum Ramiz, nasılsın, iyi misin? Mektubunu aldık, çok memnun olduk, Allah da seni memnun etsin… Bizleri sorarsan, bizler de hamdolsun iyiyiz, tek düşüncemiz sensin…” gibi mutat, değişmez girizgâhtan sonra “anne, buyur, ne yazayım?” dendiğinde, gündemdeki; “…Alaman yine yavruladı, hepsi birbirinden güzel, şu kadarı dişi şu kadarı erkek, şu kadarı alacalı şu kadarı siyah…” izahatında bulunuyor. Ramiz ağabeyim hemen bir cevap yazıyor; “…Anne, o yavrulardan siyah ve erkek olan bir tanesini eve alıkoy, kimseye verme. Adını da MARŞANDİZ koyun…” diyor mektubunda.

 

Bilenler bilir; ‘Marşandiz’ meşhur bir Alman lokomotif markasıdır ve Türkiye’de çok kullanılmıştır. (Son, 13.12.2018’deki talihsiz Yüksek Hızlı Tren kazası da Ankara ‘Marşandiz İstasyonu’nda oldu.) Gurbete çıkmamışsa, Karadenizliler treni hiç görmez, gidenler görür. Ağabeyim de treni ve meşhur Marşandiz marka lokomotifleri görüyor, köpeğimize de o ismi teklif ediyor. Bizimkiler kelimeyi ilk defa duyduklarından ‘MAŞANDOZ’ anlıyorlar… Maşandoz kapımızda 25 yıl kalmıştı. Adeta evin bir ferdi idi. ‘Maşandoz aşağı, Maşandoz yukarı…’ Köyümüz ve yakın köyler onu hep tanırdı. İlk defa duyanlar mutlaka merak edip sorarlardı; ‘bu Maşandoz ne demek?..”

Maşandoz, boylu poslu, atletik yapılı, çok hareketli idi, Yerinde duramazdı. Bir yol tarafına koşar, bir çakal tilki… var mı diye avluyu dolaşır gelir veya geniş harmanımızda aşağı yukarı, sağa sola gezinir, koşar, oynardı. Evin ineklerine, davarlarına hızlıca koşar, sonra uzaklaşır, yine koşar…onlarla oynamak isterdi. Kediyi korkutur ağaçlara tırmandırır, bazen de hiç sebep yokken tavukları ürkütürdü.

Harmanımız genişti, evimize 30 metre kadar mesafeden harmanın kenarından mahalle yolu geçerdi. Maşandoz tanıdık komşulara, devamlı geçenlere bile illa ki bir havlardı. Ama ‘adet yerini bulsun’ havlaması idi. Komşular da onun huyunu bildiklerinden önceden hazırladıkları taşları, Maşandoz yaklaştıkça atabildikleri en uzak mesafeye atarlar, Maşandoz da mutlaka her atılan taşa gider, şöyle bir kontrol eder, tekrar formalite havlamaya devam etmek üzere -eğer uzaklaşıp gitmemişse- komşuya geri dönerdi. Böylece bazı komşular evimizin yanından geçmeyi, ‘Maşandoz’la karşılıklı bir oyuna, bir seremoniye’ dönüştürürlerdi.

Maşandoz ilk defa gördüğü yabancılara ise hızla koşarak gider, sert sert havlar, o yabancılar da daha gelişinden korkarlardı. Ama Maşandoz, yaşadığı 25 yıl boyunca kimseyi ısırmamıştı. En çok da köpeklerle takışırdı. Bir köpek görmeye görsün mutlaka dalaşmak isterdi. Bazen kavgayı büyütür, yara bere içinde, yorgun düşmüş olarak… eve dönerdi.

Sabahlara kadar hiç uyumaz, havlamasını gerektirecek bir durum olmadığı sürece kapı önünden ayrılmaz, ancak gün doğarken uykuya dalardı. Havlayacak kimseyi bulamadığı dolunaylı bazı gecelerde de ön ayaklarını dikerek oturur, ‘ay’a karşı hazin hazin ulurdu. O uluma -mesela- “yakında bir cenazeye veya önümüzdeki günlerde önemli bir olay olacağına…” gibi bir şeylere yorulurdu…

Yemekten kalkıp da elini ağzını yıkamayı geciktiren olursa, “git Maşandoz’a yalat” diye, kardeşler arası takılmalarda da ismi geçerdi.

Bir karanlık gecede, Konya’da okurken aylar sonra eve dönmüştüm. Arabadan iner inmez 150 metreden koşarak, hoplayarak, heyecanla gelip, ön iki ayağını omuzlarıma dayayıp, fırsat versem yüzümü gözümü yalamaya hamle yapmıştı… O benim ‘çocukluk arkadaşım’dı. Beraber büyümüştük.

12-13 yaşlarımda orta biri İstanbul’da okumuştum. 15 yaşımda yatılı okula gitmiştim. O zamandan sonra hayatım hep evden uzaklarda, gurbetlerde geçti. Ama Maşandoz ölene kadar evimizin, kapımızın sadık bekçisi olarak kaldı. Tabii, Maşandoz’u da eve bağlayan, ailemizin esas ‘koruyucusu’, esas ‘bekçisi’, her gurbet dönüşünde bizi sımsıcak sinesine basan ‘asıl kahramanımız’; ANNEMİZDİ.

Hasan KUTLUTAŞ                                                                                                                                                                                                              

Not: Bu yazı; “SOYUMUZUN ASLI – Babam ve Annemle (Kendimle) İlgili Özet Bilgiler” den  alınmıştır.

Editöre Yazın