ZENGİNLİK FAKİRLİK TARTIŞMASI
Derviş sıfatlı olmayan derviş kılıklı biri mecliste oturmuş, açmış ağzını, yummuş gözünü, zenginlere yüklenip duruyordu. Laf gele gele, yoksulların elleri kollan bağlı olduğu ama zenginlerin iyilik niyetlisi olmadıkları meselesine geldi.
Cömertlerin elinde para yok.
Nimet sahiplerinde cömertlik yok.
Büyüklerin nimetleriyle büyüdüğüm için bu söz gücüme gitti. Dedim ki:
- Dostum; zenginler yoksullar için bir gelir kaynağıdır. İnzivaya çekilenlerin ambarı, ziyaretçilerin konağı, yolcuların sığınağıdırlar. Başkalarının rahatı için ağır yük taşırlar. EşIeri dostları ve maiyetindekiler yemedikçe ellerini yemeğe sürmezler. Fazla yemeklerini dullara, yaşlılara, akraba ve komşularına verirler.
Zenginlerin vakıfları var,
nezri, ziyafeti var.
Zekatı, fitresi var,
Köle azad etmesi,
haccı, kurbanı var...
Nasıl erişirsin sen onların devletine?
İki rekat namaz kılarsın
yüz perişanlık içinde!
Cömertlik ve ibadet kudreti zenginlere mahsustur. Çünkü zekatı verilmiş malları, temiz giysileri vardır. IrzIarı korunmuştur. Gönülleri rahattır. İbadet gücü güzel yemekle, ibadet sağlığı temiz giyinmekle mümkündür. Boş mideden ne kuvvet gelir? Eli boş olan mürüvvet eder mi? Susamış adamdan hizmet beklenir mi? Aç adamın elinden ne gelir?
Rahat uyku bilmez
yarından garantisi olmayan.
Erzak toplar karınca yazın
rahat edebilmek için kışın.
Rahatlık ye gönül huzuru fakirlikle bir araya gelemez. Biri tok karnına yatsı namazına durur, öbürü akşam yemeği bekler. İkisinin hali birbirine benzer mi hiç?
Varlık sahibi, Tanrı ile meşgul.
Rızkı dağınık olanın gönlü de dağınık.
Demek ki zenginlerin ibadeti daha çok kabul olur. Çünkü gönülleri rahattır, huzursuzluk çekmezler. Geçimleri için gereken şeyleri hazırlamışlar ve ibadete yönelmişlerdir.
Araplar; “insanı alçaltan fakirlikten ve sevilmeyen insanın komşuluğundan Allah’a sığınırım” derler. Bir hadiste de, “Fakirlik iki dünyada da yüz karasıdır.” buyurulur.
-Peki Peygamber Aleyhisselam’ın: “Fakirlik benim kıvancımdır” dediğini duymadın mı? Ben de dedim ki: “-Sus, sus! Hazreti Peygamber’in kastettiği, rıza meydanının eri olup kaza okuna teslim olmanın fakirliğidir. Yoksa veli hırkası giyip vakıftan aldıklarını satanların değil.”
Ey sesi çok,
içinde bir şey yok davul!
Yolculuk vakti tedbirin ne?
Azığın yok!
Halktan çevir tamah yüzünü, er isen.
Binlik tespihi dolama eline.
Cahil olan yoksul rahat edemez ye fakirlik onu küfre kadar götürür. Hadiste, “Fakirlik küfre yakındır” buyurulmuştur. Varlık sayesinde bir çıplağı giydirmek veya bir esiri kurtarmak mümkündür. Bizim gibi yoksulları varlıklıların mertebesine kim çıkarır? Yukarıdaki el aşağıdaki ele benzer mi? Görmüyor musun, Yüce Tanrı Kur’an-i Kerim’de cennetlik olanların rahatları hakkında ne buyuruyor: “Onların, meyvelerden muayyen rızıklan vardır; onlar cennette ikrama mazhar olurlar.” Şunu bilmelisin ki, geçim derdiyle uğraşanlar, iffet denilen devletten yoksun kalırlar ve huzur denilen mülk, belirlenmiş rızık ile elde edilir.
Susamışlar pınar görür her yeri düşlerinde.
Ben bu sözleri ettim ya, karşımdaki derviş dayanamadı, Çekti dil kılıcını fesahat atını kabalık meydanına sürdü; bana yüklendi de yüklendi:
Onları öve göklere çıkarırken iyice saçmaladın! Gören duyan da onları panzehir ya da erzak ambarının anahtarı sanır. Onlar olsa olsa, bir avuç burnu büyük, kendini beğenmiş mağrur, ürkek, mal mülk canlısı, mevki düşkünü kişilerdir. Alimleri dilenci bilir, fakir fukarayı, ayak takımı gibi görürler. Sahip oldukları mala aldanırlar, saygın bir mevkide bulunduklarını sanırlar da herkesten yukarıda oturur, kendilerini herkesten üstün görürler; kimseye başını çevirip bakmak akılarından bile geçmez. Oysa bilgelerin şu sözünden habersizdirler: “Başkalarından ibadette geri, zenginlikte ileri olanlar görünüşte zengin ama manen yoksuldurlar.”
Şişinse hünersiz malıyla bir bilgeye
Salağın kendisidir,
ama kıymetli sanır kendini
tıpkı amber balığı gibi.
“Böyle kötüleme onları, kerem sahibidirler çünkü” dedim.
“Yanılıyorsun“, dedi, “Paraya köle olmuşlardır. Ama ne çare! Nisan bulutu olsalar, kimsenin tarlasına yağmaz, güneş olsalar, ışık vermezler. Kudret atına biner de atı sürmezler. Allah rızası için bir adım atmaz, minnetsiz, eziyetsiz dirhem koklatmazlar. Bin meşakkatle mal biriktirir, pintice ellerinde tutar ve hasret içinde varislerine terk ederler. Bilgeler “Pinti toprağa girince, parası topraktan çıkar” demişlerdir.”
Çalışır, çabalar biri, mal toplar.
Bir başkası gelir, çalışmadan mala konar.
Dedim ki:
Dilencilik vasıtasıyla varlık sahiplerinin pintiliğine vakıf olmuşsun. Tamah bir yana bırakıldı mı, cömertti de pintisi de bir görünür. Oysa, altını mihenk taşı, pintiyi de dilenci ayırt eder.
Dedi ki:
Tecrübeme dayanarak söylüyorum. Varlıklı kimseler, değerli insanları içeri almamaları ve göğüslerine ellerini dayayıp ”Evde kimse yok” demeleri için kaba saba adamları kapılarına dikerler. Onlar, “Evde kimse yok” derken doğru söylerler.
Yoksa birinde akıl, himmet, doğru düşünce
İyi eder kapıcı
“Evde kimse yok” deyince.
Dedim ben de:
Bezmişlerdir kendinden bir şey umanlardan. Dilencilerin para isteme pusulalarından illallah demişlerdir. Çöl kumları inci olsa, doymaz asla dilencinin gözü.
Doymaz tamahkarın gözü dünya malıyla.
Nasıl dolmazsa bir kuyu şebnem ile.
Dara düşen, acı çeken kişi, hırsla korkunç olaylara atılır. Doğuracağı kötü sonuçları umursamaz. Tanrı’nın cezalandırmasından korkmaz, helal haram tanımaz.
Atılsa köpeğin kafasına kesek parçası
Zıplar sevinçten, sanır kemik parçası.
Cenaze taşısa iki kişi omuzda,
Aşağılık pinti, sanır yiyecek var tabutta.
Dünya nimetine sahip olanlar Tanrı’nın inayetine mazhar olmuşlardır; helali harami bilir ve haramdan uzak dururlar.
Ben bu konuda hüküm yürütmeye, kanıt getirmeye kalkışmadım. İnsafı sana bıraktım. Fakirlik dışında herhangi bir sebeple uygunsuz işlere bulaşıp hapse düşen, namusunu satan birini gördün mü? Nice yiğitler yoksulluk yüzünden hırsızlık yapıp yakalanır. Ve kemikleri işkenceden delik deşik olur. Bir yoksula nefsi emaresi hükmünü geçirirse, isyana cüret edebilir. Bu isyanda açlık ve şehvet duygusu birlikte bulunur; çünkü ikisi de mide ile ilgilidir. Biri varsa, öbürü de ayaktadır. Yoksul birine nasıl gayri meşru cinsel ilişkiye girdiğini sordum. Hem utanıyor hem taşlanma korkusu çekiyordu. Dedi ki: “Ey Müslümanlar; evlenecek param sabredecek halim yok. Ne yapayım?”
İslamda ruhbanlık, yani dünyevi helal zevklerden mahrum kalmak yoktur. Zenginlerin huzurlu olmalarının bir sebebi de evlenebilecek imkanlarının olmasıdır. Bu imkanları varken, zenginlerin harama uçkur çözmesi mümkün değildir.
Çaldıysa gönlünü cennet yüzlü bir huri,
Orta malı güzellere hiç iltifat eder mi?
Taze hurma istese canı, bulsa önünde,
Dallara atmak için, taş olur mu hiç elinde?
Yoksulların çoğu, iffetlerini günahla kirletir; açlar ekmek çalarlar.
Keskin dişli aç köpek bulmayagörsün eti. Sormaz hiç;
-Salih Peygamberin devesi mi?
-Yoksa Deccal’ın eşeği mi?
İffetini koruyan niceleri, yoksulluk yüzünden kötü yola düşüp namuslarını telef etmiştir!
Kalmaz açlıkla takva gücü
Yoksullukla boş kalır takva orucu.
Çölde yaşayan Hatem-i Tai şehirli olsa, dilencilerin çokluğu karşısında aciz kalır, üstü başı paralanırdı.
“Ben onların haline acıyorum” deyince ben de, “Hayır sen onların malını kıskanıyorsun” dedim. Tartışma adamakıllı kızıştı, birbirimize girdik. O piyade sürdükçe ben defetmeye çalışıyor, şah dedikçe ben de vezirle kapatıyordum. Sonunda himmet kesesindeki sermayesi bitti, kanıt tirkeşinde atacak oku kalmadı.
Ey güzel konuşan; bakıp atma sakın kalkanını
Yoktur zira onda eğreti mübalağadan başkası.
Bilgili olmaya bak sen zira
Seci yapıp konuşan
Benzer kapısında silah, içi bomboş kaleye.
Sonunda delili kalmadı ve rezil ettim. Bana dil uzatmaya, saçmalamaya başladı. Cahillerin adetidir, delilleri tükendi mi, rakiplerine sataşmaya başlarlar. Oğluyla girdiği tartışmada delil getiremeyince. Onunla cenge kalkışan putçu Azer gibi. “Eğer putlarımıza itiraz ve hürmetsizlikte devam edersen, seni taşa tutarım” demişti Azer, oğluna. Rakibim bana küfür edince ben de ileri geri konuştum; o benim yakamı parçaladı, ben de onun sakalını yakaladım.
Girdik iyice birbirimize
Halk peşimizde
hem koşuyor
hem gülüyor
Duyunca sözlerimizi
herkesin ağzı bir karış açık kalıyor.
Sonunda iş kadıya kadar vardı ve onun vereceği adilane karara razı olduk. Müslümanlar’ın hakimi olarak bir çözüm yolu bulsun ve zenginlerle yoksullar arasındaki farkı söylesindi. Kadı bizim düşünce ve mantığımızı anlayınca derin derin düşünceye daldı neden sonra başını kaldırıp:
- Sen, zenginleri övüp yoksullara cefayı reva gören! Şunu bil ki gül olan yerde diken de olur. Nerede içki varsa, sarhoşluk da vardır. Hazinelerin başında yılan bulunur. Büyük incilerin ardında ecel akrebi ve cennet bahçesinin güzelliklerinin önünde bela tuzağı, duvarı vardır.
Düşman cevri neye yarar, dost canlısı olmayınca
Birlikte olur define ile yılan.
Gül ile diken
Keder ile sevinç.
Bakarsan bahçeye mis ile kuru odunu bir arada görürsün. Ayni şekilde zenginler arasında şükredenler ve nankörler, yoksullar arasında sabredenler ve sızlanıp duran sabırsızlar vardır.
Her yağmur tarlası olsa inci,
Pazar dolardı boncuk gibi inci.
Yüce Tanrı’ya yakın olanlar yoksul tabiatlı zenginler ve hizmet zengini yoksullardır. En büyük zengin, yoksula göz kulak olur ve en büyük yoksul, zenginden bir şey beklemez. “Allah’a tevekkül eden için başkasına lüzum yok.”
Sonra beni bırakıp yoksula döndü:
-Sen diyorsun ki zenginler hep dünya işleriyle ilgilenirler, nefis isteklerinin emrinde sarhoş olmuşlardır. Evet, dediğin gibileri vardır. Himmet yoksulu ye nankördürler. Yemezler, yedirmezler. Yağmur yağmasa veya dünyayı sel götürse, kendi zenginliklerine güvenir ve yoksulun çektiği sıkıntıyı sormazlar hiç. Üstelik Yüce Tanrı’dan korkmadıkları gibi şöyle derler:
Ödüyse başkası yoksulluktan, n’apalım!
Var malım benim.
Ördek korkar mı tufandan?
Deve mahfesinde oturan kadınlar
Bakmaz kum yığınlarına gömülene.
Kurtardı mı iki çulu alçaklar:
Helak olsa herkes,
“Bize ne!” derler.
Duyduğun gibi olanlar vardır ama bir başka gurupta olanlar sofralarını kurup cömertlik elini açmışlardır. Bunlar nam ve bağışlama isteklisidirler. Hem dünyaya hem ahirete sahiptirler. Dünya padişahı adil, muzaffer, Tanrıdan gücünü alan, insanların yöneticisi, İslam sınırlarının muhafızı, Hz. Süleyman’ın mirasını koruyan, zamane şahlarının en adili Muzafferüddünya Atabek Ebil Bekr b. Sa’d (Tanrı padişahlığını sürekli kılsın ve zafer sancaklarını dalgalandırsın) ’ın kulları gibi olurlar.
Baba etmedi oğluna bu denli hiç
Senin insanlara ettiğin cömertliği.
ihsanda bulunmak istedi Tanrı tüm aleme
Aleme padişah etti seni rahmetiyle.
Kadı sözü buraya getirince, hükmüne razı olduk; aramızda geçenleri bir yana bıraktık, sert tartışmalardan sonra iyi geçinme yolunu tuttuk ye birbirimize sarılıp öpüştük. Söz şöyle noktalandı:
Ey yoksul,
şikayet etme dünyanın hallerinden.
Böyle ölüp gidersen,
Bahtı kara olursun.
Ey zengin,
Erdi madem muradına gönlün,
Hem ye, hem bağışla.
Kazan hem dünyayı, hem ahireti.
Şeyh Sadi-i ŞİRAZİ
(Bu hikaye, Prof. Dr. MEHMET KANAR’ın tercüme ettiği, Sadi-i. Şirazi’nin GÜLİSTAN 2004 Şule Yayınları isimli eserden alınmıştır.)