DİNİ VE KÜLTÜREL BAYRAMLAR - KUTLAMALAR 29.08.2019 23:11:21

Anasayfa/ Makaleler

                                                     

                                                  DİNİ VE KÜLTÜREL BAYRAMLAR - KUTLAMALAR

         RESMİ DİNİ BAYRAMLAR ;                                                                                                                         .                             1-‘Ramazan Bayramı’ Ve Tarihçesi: ‘Ramazan’ Hicri Takvim’deki kameri aylardan birisinin adıdır. Mahiyet farkıyla bütün ümmetlere farz kılındığı gibi, Ramazan ayında oruç tutulması Müslümanlar’a da Hicret’in 2. yılından (M.624) itibaren farz kılınmıştır. Yıllara göre 29 veya 30 gün süren Ramazan ayı bitince,  Şevval ayının ilk ve devamındaki günlerinde ‘bayram kutlamaları’ yapılması Hz. Muhammed (sav) zamanından beri uygulana gelmiştir. Her yıl 11 gün öne gelen bu bayram, hürriyetine sahip bütün Müslüman kişi ve ülkelerce, dini bir adap ve neşe dahilinde eda edilir.

         Osmanlı Devletinde resmen kutlanan belli başlı bayramlardan birisi de Ramazan Bayramı idi. Cumhuriyet devrinde, halk bu geleneğini devam ettirmiş ancak kutlamalar devletin resmi protokolünden çıkartılmıştır. 1935’te kabul edilen ve bayramları, tatilleri içeren kanunda, bu bayram için “Şeker Bayramı” ismi tercih edilmiş ve üç gün tatil yapılması benimsemiştir. 1981’de yapılan değişiklikle bayramın ismi; “Ramazan Bayramı”, tatil süresi de 3,5 gün olmuştur.

         2-‘Kurban Bayramı’ Ve Tarihçesi: ‘Kurban kesmenin’ başlangıcı, Kur’an ve Hadislerde de değinildiği üzere, Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail arasında geçen enteresan ‘kurban olayına’ dayanır. Kelime olarak ‘Allah’a yakınlaşma’ anlamındaki ‘kurban’, “Allah’ın hoşnutluğu için, dinlere göre cinsi ve özellikleri belirtilen bir hayvanı ibadet niyetiyle kesip, etini usulünce dağıtma…” olayıdır.

         Hicretin 2. yılından (M.624) itibaren Müslümanlar’a vacip olarak emredilen ve Hicri Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren 4 gün süren bu bayram, Hz. Muhammed (sav) zamanından beri Müslümanlar’ca usulünce eda edilmektedir. Her yıl 11 gün öne gelir.

         Kurban Bayramı, aynen Ramazan Bayramı’nda olduğu gibi, Cumhuriyet devrinde resmi protokolden çıkartılmış, 1935 yılında çıkartılan kanuna, 4 gün tatili olan “Kurban Bayramı” ismiyle dahil edilmiş, tatil süresi 1981’de 4,5 gün olmuştur.

         RESMİ TATİLİ OLMAYAN DİNİ VE KÜLTÜREL BAYRAMLAR-GüNLER:

        1-‘Aşure Günü’ Ve Tarihçesi: Arapça kökenli ‘aşere’ (on) rakamıyla bağlantılı olan bu ifade, Hicri Muharrem ayının onuncu günü için kullanılır. 1 Muharrem, aynı zamanda Hicri Takvim’in yılbaşıdır. Demektir ki; Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesi ve birçok önemli tarihi olayların başlangıcı bu ayda vuku bulmuştur. Keza Kur’an’da; ‘savaşın ve kan dökmenin yasak edildiği dört haram ay’dan birisi de Muharrem ayıdır.

          Muharrem ayının onunda bir ‘aşure günü’ vardır ki, geçmiş bütün peygamberlerce farklı bir gün olarak kabul edilmiş, birçok hayırlı ve hattâ hüzünlü hâdiseler bu günde cereyan etmiştir. Kaynaklarda geçtiğine göre;  

  1. Hz. Musa (a.s.)’ın mucizevi olarak yarılan Kızıldeniz’i geçmesi Firavun ile ordusunun sulara gömülmesi,
  2. Hz. Nuh (a.s.)’ın gemisinin Cûdi Dağı'na inmesi,
  3. Hz. Yunus (a.s.)’ın balığın karnından kurtulması,
  4. Hz. Âdem (a.s.)’ın tövbesinin kabulü,
  5. Hz. Yusuf (as)’ın kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan çıkarılması,
  6. Hz. İsa (as)’ın dünyaya gelmesi ve semâya yükseltilmesi,
  7. Hz. Davud (a.s)’ın tövbesinin kabul edilmesi,
  8. Hz. İbrahim (a.s.)’ın oğlu Hz. İsmail (as)’ın doğumu,
  9. Hz. Yakub (a.s.)’ın oğlu Hz.Yusuf (a.s)'ın hasretinden dolayı kapanan gözlerinin görmeye başlaması,
  10. Hz. Eyyûb (a.s.)’ın hastalığından şifaya kavuşması, hep aşure gününde tecelli etmiştir. (Diyarbekri, Sahih-i Müslim Şerhi 6/140)

          Nûh Aleyhisselâm’ın gemisinden karaya çıktığı gün, çeşitli tahıl kalıntılarını bir araya getirip de pişirdiği şükür tatlısının hatırasına binaen hemen bütün İslâm ülkelerinde 10 Muharrem’de çeşitli tahıllardan ‘aşure tatlısı’ yapılır, sevinçli ve neşeli günler yaşanır, eşe dosta aşure yedirme âdeti devam ettirilir.

         Aslında böyle bir tatlı İslâmî bakımdan ne emredilir ne de yasaklanır, anlayış ve âdet meselesi olarak görülür. Keza aşure günü tutulan oruç da vacip değil ‘sünnet’ olarak tutulur. Ayrıca Peygamberimiz (asv)  aşura gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunulmasını, iyilikler yapılmasını tavsiye etmiştir.

          Kerbela Faciası:  Aşure, birçok güzel olayın yanında, İslam tarihinin ’yüz karası’ olan çok acı bir olayın da yıldönümüdür. Hicri 61 yılında, 10 Muharrem’de, Irak’taki Kerbela beldesinde cereyan eden olayda, Hz. Peygamberimiz’in torunu, Hz. Ali ve Hz Fatıma’nın oğlu Hazreti Hüseyin, 55 yaşında iken, Emevi Halifesi Yezid’in ve onun Küfe valisi İbni Ziyad’in adamlarınca, aile fertleri dahil  bütün beraberindekilerle şehit edilmiştir. Olayın aslı, siyasi bir rekabet  meselesidir.

          Bütün Müslümanlarca şiddetle kınanan, üzüntüyle yadedilen bu müessif olay, Şiilerce asırlardır bir "yas merasimi" haline dönüştürülerek anılmaktadırlar.

          2- ‘Kandil Kutlamaları’ Ve Tarihçesi; “Kandil” kelime olarak; ‘içine zeytinyağı veya gazyağı gibi sıvı bir yakıt konulan kaptan müteşekkil aydınlatma aracı’ demektir. İslami kültürde, ‘kandil’ veya ‘kandil gecesi’ ise; Müslümanlarca önemsenen, kutsal sayılan bazı önemli olayların kutlandığı yıldönümleridir.

         Bu yıldönümlerinin, Türk toplumunda ‘Kandil Gecesi’ olarak anılmasının esas sebebi; İslam ülkelerinde 3. Hicri asırdan sonra yavaş yavaş yaygınlaşan bu önemli gün kutlamaları, Osmanlı Padişahı 2. Selim (1566-1574) zamanından itibaren cami ve mescitlerin içinde ve minarelerinde kandil yakılarak kutlanır oldu. Bu uygulamadır ki, halkın o geceleri “kandil gecesi” olarak ifade etmesine sebep olmuştur.

         Neden “kandil günü” değil de “kandil gecesi” denir? Bu sorunun cevabı da; insanlar, gündüzlerini genellikle iş güç, yoğun meşguliyetle geçirdikten sonra, bilhassa nafile ibadetlere, iş gailesinin olmadığı sakin gece saatlerinde yönelirler. Bu manada, o mübarek olayların kutlandığı gece kutlamalarına mahsus ibadetler de daha çok o günün gecesinde yapıldığından, kandiller de gece yakıldığından… literatür böyle oluşmuştur.

         ‘Kandil Geceleri’ Müslümanlarca kutsal sayılan gecelerdir ancak, bu gecelerin özel olarak kutlanacağına ya da bu gecelere mahsus bir ibadete dair Kur’an ve Hz. Muhammed’in (sav) uygulamalarında bir işaret bulunmamaktadır. Sadece Kur’an’da, ‘Kadir Gecesi’ ile ilgili: "Apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu mübârek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız."(Duhan 3) "Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır."(Kadir 3) ayetleri, Mi’raç olayını anlatan ayetler mevcuttur. Hadis-i Şerifler’de de sadece Berat gecesine atıf vardır. Bu nedenle bazı İslâm bilgin ve hukukçuları, bu gecelerin kutlanmasını, bu gecelerde toplu biçimde ibadet yapılmasını bid'at sayıp karşı çıkmışlardır. Buna karşılık, bu gecelerin kutlanmasını yasaklayan bir rivayet de yoktur. Sonuçta, Hicri 3. asırdan sonra, özellikle Türkler ve bazı başka İslam toplulukları içerisinde bu gecelerde –diğer gecelerden daha fazla- ibadet etmek yaygınlaşmıştır. Müslümanlar, mübarek zaman dilimlerinin sene-i devriyesi olan bu gün ve gecelerde; Allah’tan feyz ve bereket istemekte, günahların affı ve arınma… dilek ve niyetleriyle nafile ibadetlerde ve dualarda bulunmaktadırlar.

       “Kandil gün ve geceleri” değişik aylara dağılmış olarak 5 adettir. Şöyle ki;

       1-Regaib Kandili: Hicri takvime göre, Recep Ayı’nın ilk Perşembe gününü Cuma’ya bağlayan gecedir. ‘ Kendisine çokça rağbet edilen’ anlamındaki bu gece,’üçaylar’ın, dolayısiyle; ibadetlerin, huzurun bollaştığı… dönemin başlangıcı olarak değerlendirilir.

        2-Mi’rac Kandili: Recep Ayı’nın 27. Gecesidir. Bu gecede, Allah’ü Teala (cc), sonsuz kudret ve eserlerini göstermek için, elçisi Hz. Muhammed’i (sav) bu gece önce Mekke’den Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya, oradan da semaya, kendi huzuruna yükseltmiştir. 5 vakit namaz, o gece farz kılınmıştır.

        3-Berat Kandili: Şaban Ayı’nın 15. gecesidir. Ramazan’ın müjdecisi, yenilenme, kırılan kalpleri onarma, dargınlık, kin, nefret, intikam… duygularını aşma, Allah’tan af dileme günü olarak değerlendirilir.

        4-Kadir Gecesi: Ramazan Ayı’nın 27. gecesidir. Kur’an’ın indirilmeye başlandığı bu gece; esenlik ve güvenliğin her tarafa yayıldığı, sema kapılarının açıldığı, dua ve tövbelerin kabul edildiği… kutlu bir gece olarak değerlendirilir.

        5-Mevlid Kandili: Rebiülevvel Ayı’nın 12. gecesidir. Hz. Muhammed’in (sav) doğum tarihidir. Onun güzel ve örnek ahlakını ve hayatını anıp, O’na benzeme niyetleri tazelenerek değerlendirilir.

          Müslümanlarca, Ramazan ve Kurban bayramları, Aşure Günü ve Kandillerin dışında, “Hicri Yılbaşı” (1 Muharrem), “Üç Aylar’ın (Recep, Şaban, Ramazan) başlangıcı”, “Arife Günleri” (Ramazan ve Kurban Bayramları’dan bir önceki günler) ve “Cuma günleri” de mübarek/kutlu zaman dilimleri olarak değerlendirilir.

          2-‘Hıdrellez Kutlamaları’ Ve Tarihçesi: Türkçe’de bazen ‘Hızır’ bazen de ‘Hıdır’ olarak telaffuz edilen, -tartışılsa da- genellikle halen yaşadığına inanılan, Allah’ın izni ve görevlendirmesiyle, en sıkışık, en yardıma muhtaç zamanlarında, bazı iyi insanların imdadına yetişen, nadiren görülen çoğu zaman görülmeyen kişinin adıdır. Bir Peygamber olduğu rivayeti de olan Hızır Aleyhisselam, Müslümanlarca; efsanevi veya hayali bir kişilik değil, gerçekten yaşamış, bazılarının kabulüne göre halen de yaşamakta olan bir kişidir. Zira Hz. Muhammed’in birçok Hadisinde ve Kur’an’da kendisinden söz edilir. Kur’an-ı Kerim’de ismi açıkça zikredilmese de, Musa A.S. ile garipliklerle dolu yolculukta, olayların iç yüzünü bilen kişinin Hızır A.S. olduğuna dair, alimlerce ittifak vardır.

        İlyas A.S. da, Kur’an’da ismi geçen Peygamberlerden birisidir. ‘Hıdrellez’ ise, 6 Mayıs!ta (bazı bölgelerde 7 mayıs, bazılarında Mayıs’ın ilk tatil günü) Hızır A.S. ile İlyas A.S.ın yeryüzünde buluştuğu günün adıdır. Bu güne kısaca; “Hızır Günü” de denir. Hıdrellez; Hızır ve İlyas kelimelerinin birleştirilip kısaltılmış söylenişidir.

         Hıdrellez, geniş İslam coğrafyasında, bahar bayramı kutlanırcasına, genellikle yeşil (hıdır: ‘yeşil’ demektir) veya ağaçlık alanlarda, su kenarı veya türbe yanlarında değerlendirilir. “Hızır’ın uğradığı, elinin değdiği yerlere bolluk ve bereket geleceği” inancıyla, öndeki yıl için dualar edilir, yiyecekleri, ambarların, para keselerinin ağızları açık bırakılır, çeşitli dileklerde bulunulur, taze kuzu eti şifa niyetine yenilir, yine şifa olsun dileği ile o gün toplanan çiçekler kaynatılarak suyu içilir, edinilmek istenen şeyin –çamurdan, hamurdan- maketi yapılır, kimi dilekler yeşil ağaç dallarına asılır... vb. Yani, dini olanlarla olmayanların karışımı bir kutlama kültürü… dikkat çeker.

           3-‘Nevruz Bayramı’ Ve Tarihçesi: ‘Nevruz’ Farsça asıllı bir kelimedir ve “yeni gün” anlamındadır. Dünyamızın Güneş’in etrafındaki dönüş yörünge pozisyonuna göre gece ile gündüz 21 Eylül ve 21 Mart tarihlerinde saat olarak eşitlenir. Bu nedenle 21 Mart, sembolik olarak; havaların ısınmaya, karların erimeye, ağaçların çiçeklenmeye, toprağın yeşermeye, göçmen kuşların dönmeye başladığı… kısaca, ‘bahar mevsiminin başladığı’ bir yeni gün olarak değerlendirilir. Varlıkların canlanıp dirilmeye başladığı bu güne “Nevruz Günü”, yapılan etkinliklere de “Nevruz Bayramı” denir.

        Nevruz Bayramı etkinlikleri, İslam öncesi çağlardan günümüze kadar Ortaasya/Türk ve Ortadoğu ülkelerinde kutlana gelmiştir. Demir dövmeler, ateş üzerinden atlamalar (İranlılar, Müslüman olmadan önce ateşe tapan Mecusi idiler) , çeşitli ziyafetler, oyunlar, adaklar, niyet tutmalar… velhasıl bir şenlik havasında kutlanır.

          4-‘Bağbozumu Kutlamaları’ Ve Tarihçesi: Üzüm yetiştirilen bölgelerde, hasat sonrasına “Bağbozumu”, yapılan festivallere, şenliklere “Bağbozumu Kutlamaları” denir. Bu şenliklerin tarihi beldelere göre değişiklik arz eder. Anadolu’da, Milattan önceki dönemler dahil bütün çağlarda yapıldığı belgelenen bu kutlamalarda genellikle; çeşitli yöresel oyunlar, yarışmalar, sergiler, tanıtımlar… kısaca sosyal ve ticari etkinlikler sergilenir. Günümüzde, gelenekselleşmeleri ve aktiviteleriyle; Trakya (Edirne, Kırklareli, Şarköy) Ege (Urla, Gelibolu, Bozcaada, Denizli), Ürgüp, Elazığ… Bağbozumu Festivalleri öne çıkmaktadır.

           Üzümün dışında, bazı beldelerde yöresel ürünlerin hasadını müteakip, genellikle güz aylarında,  ürünün veya beldenin ismiyle yapılan festivaller, kurulan panayırlar da bu “Bağbozumu Kutlamaları” kapsamında düşünülebilir. (Türkiye’de; 14 kiraz, 9 üzüm, 7 karpuz, 4 çilek, 3 kavun, 3 ceviz, 3 fıstık ve ayrıca çeşitli beldelerde; fındık, kayısı, incir, şeftali, narenciye, fasulye, biber, domates, pamuk, ayçiçeği, çiçek…  festivalleri yapılmaktadır.)

 Hasan KUTLUTAŞ

 

Editöre Yazın