MUHAMMED’İN (s.a.v.) EVLİLİKLERİ ve İLGİLİ MÜLÂHAZALAR
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) evlilikleriyle ilgili mülâhazalar
Hz. Muhammed (s.a.v.) birden fazla kadınla nikâhlanıp evlilik yapmıştır. Her vesileyle vurgulandığı üzere bu tür bir uygulamayı icat eden İslamiyet veya O olmamıştır. Böylesi evlilikler o günkü Arap toplumunda geleneğe aykırı bir vasıf taşımadığı gibi olağan karşılanan ve hatta teşvik edilen bir husustu.
Müsreşriklerin ve bazı İslam düşmanlarının dile getirdikleri gibi, O’nun evlilikleri nefsanîlik veya şehvetle alakalı değildi. Zira O, dürüstlüğü, doğruluğu, güvenilirliği, güzel ahlakı ile nam salan ve herkesin hayranlık duyduğu bir genç olarak ilk evliliğini 25 yaşında Hz. Hatice (r.a.) ile yapmış, imkânı olduğu halde, geleneğin de izin vermesine rağmen vefatına kadar tek eşli olarak 25 sene sadece onunla yaşamıştır. Hatta vefatından sonra onun hatırasına duyduğu saygısından dolayı aylarca yalnız ve bekâr olarak kaldıktan sonradır ki dul, yaşı ilerlemiş ve çocukları olan Hz. Sevde (r.a.) ile evlenmiştir.
Birden fazla kadınla evlenmesi Medine döneminde ve yaşlılık yıllarında -53 ile 60 yaş arasında- tebliğ ve nübüvvetini destekleyen dinî, sosyal, insanî ve siyasî sebeplere bağlı olarak gerçekleşmiştir. Kur’an’ın çok evliliği sınırlayan hükümlerini ihtiva eden Nisâ Sûresi’nin 3. ayeti, Medine döneminin sonlarına doğru ve Hz. Muhammed’in bütün evliliklerini yapmasından sonra nâzil olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.), bu ayet nâzil olduktan sonra dörtten fazla kadınla evli bulunan sahâbelerine dörde kadarını seçip diğerlerini boşamalarını emretmiştir. Allah (c.c.) Ahzâb Sûresi’nin 50. ve 51. ayetiyle Hz. Muhammed’i bu sınırlandırmanın dışında tutmuştur. Hz. Muhammed’e özel olarak verilen bu ayrıcalığın hukukî, sosyal ve eğitimle ilgili çeşitli sebepleri vardı. Meselâ O’nun boşadığı kadınlar ‘müminlerin anneleri’ olma paye ve ayrıcalığını taşıdıkları için başkasıyla evlenemeyip (33/53), devamlı dul kalmaya mahkûm ve dolayısıyla perişan olacaklardı.
Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatında on bir hanımla nikâhlanmıştır. Bunlardan Hz. Hatice (r.a.) ile Zeyneb binti Huzeyme (r.a.), kendisi hayatta iken vefat etmişlerdi. Kendi vefatı esnasında nikâhı altında dokuz hanımı bulunmakta idi.
Hz. Muhammed’in hanımlarının isimleri şöyledir: Hatice binti Huveylîd; Sevde binti Zem’a; Âişe binti Ebû Bekir; Hafsa binti Ömer; Zeyneb binti Huzeyme; Ümmü Seleme; Zeyneb binti Cahş; Cüveyriye binti Hâris; Safiyye binti Huyey; Ümmü Habîbe binti Ebû Süfyân; Meymûne binti Hâris.
Evlendiği hanımlarından biri olan Hz. Âişe’yi bakire, diğerlerini dul olarak almıştı. Dul olarak evlendiklerinden beşinin önceki evliliklerinden çocukları olmuştu ve Hz. Muhammed (s.a.v.) o çocukların bakımını da üstlenmişti. Kendisinin ise Hz. Hatice’nin haricinde evlendiği hanımlarından çocuğu olmamış, sadece, cariyesi Hz. Mâriye’den bir oğlu dünyaya gelmişti.
Allah (c.c.) Kur’an’da Hz. Muhammed’in hanımlarını ‘müminlerin annesi’ olarak ilân etmiş (33/6), dolayısıyla bu durum onların Hz. Muhammed’in vefatından sonra hiç evlenmemelerini (33/53) gerektirmişti. Bu özel hallerinin beraberinde onlar Hz. Muhammed’in hanesinde aldıkları bilgi, görgü ve edindikleri kültürü değişik etkilenmelere karşı bozmadan muhafaza ederek ve en orijinal şekliyle aktarmayı başarmışlardır. Genellikle ibadet, hayır işleri, Kur’an’ı ve dini bilgileri öğrenme ve öğretme… yani eğitim işiyle meşgul olmuşlardır. Meselâ, cömertliğiyle meşhur Hz. Zeyneb b. Cahş el işçiliğine önem verir, deri tabaklama, deri dikme, boncuk dizme gibi işlerden elde ettiği parayı Allah (c.c.)yolunda harcardı. İçlerinde Kur’an’ın hafızı olanlar vardı. Hz. Muhammed’in en önemli görevi İslam'ı ümmetine doğru bir şekilde aktarmak, öğretmek, yaşatmak ve gelecek nesillere intikalini sağlamaktı ve ümmetinin yarısı kadındı. Birden fazla kadın, bir kadından daha çok bilgi edinme ve aktarma kaynağı demekti. Nitekim, Müslümanların elinde bulunan aile ve kadınlarla ilgili birçok hadisin ilk ravileri Hz. Muhammed’in değerli hanımlardır.
Müminlerin annelerinden yedi tanesi, sahih hadis kitaplarında geçen rivayetleriyle, başta -toplumun temeli olan- aileyi, mahremiyeti, kadınlara özel halleri ilgilendirenler olmak üzere, İslam inancına çok önemli katkılar sağlamışlardır. Bir kısmı ise bazı ayetlerin gelişine vesile olmuşlardır. O ayetler her ne kadar, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hanımlarına, yani müminlerin annelerine hitap ediyor gibi görülseler de, aslında onlar üzerinden düzeltilmek istenen, asırların bozup doğru yoldan çıkardığı bütün diğer kadınlar ve aile yapısıdır. Burada yapılan; tedrici bir şekilde, hiçbirinin onuru rencide edilmeden kadınları saygın bir konuma yükseltmek, aile müessesine de olması gereken en değerli statüyü kazandırmaktır.
Bu hususta Hz. Âişe’nin (r.a.) özel bir yeri vardır. Önce 18 yaşına kadar Hz. Ebû Bekir’in (r.a.), sonrasında da 9 yıl Hz. Muhammed’din (s.a.v.) hanesinde yaşayan Hz. Âişe, kendini o derece mükemmel yetiştirmiştir ki, ilerleyen zamanlarda onun evi, kadın erkek, büyük küçük birçok kimsenin huzuruna gelip sohbet ve nasihatlarının dinlendiği, sorulan sorulara cevaplarının alındığı bir ilim ve irfan ocağı olmuştur. Hz. Muhammed’in zamanından itibaren kadınların eğitim ve öğretimiyle yakından meşgul olmuştur. Hz. Âişe’nin (r.a.), Hz. Muhammed’in sünnetini nakletmek ve açıklamakla kalmamış; aynı zamanda onun doğru anlaşılması hususunda ilmî tenkit metodunu da ortaya koymuştur.
Hz. Âişe, çok sayıda fetva vermesiyle ünlü olan yedi sahâbeden biridir. Hz. Muhammed’den 2210 hadis rivayet etmiştir. Naklettiği hadisler genellikle; başta Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliği, aile hayatı, günlük yaşayışı, ahlakı, ibadetleri, savaşları, Vedâ haccı ve vefatı, olmak üzere, kadınlara dair hükümler ihtiva etmekte idi. Ayrıca cahiliye çağı tarihi, Mekke ve Medine döneminde Müslümanların faaliyetleri, gaybın bilinmesi, kıyamet, ölüm ve ahiret hayatına dair -kelamın alanına giren- çok önemli bazı mesele ve haberleri de içermekte idi.
Azalan sahâbelere karşılık Hz. Âişe’nin (r.a.) varlığı sayesinde, ‘Peygamber Şehri Medine’ ilim merkezi olmaya devam etmiştir. O’nun yıllarca süren eğitim ve öğretim faaliyetleri sonunda, İslam ilimlerinin temelleri atılmış ve ilmî hareketin gelişmesi yanında, hadis ve fıkıh sahalarında ‘Medine ekolü’ oluşmuştur. Böylece o aynı zamanda kendisi ve yetiştirdiği öğrencileri ile İslam dünyasında kadınların ilimle meşgul olmalarının önünde herhangi bir engelin olmadığını, hatta teşvik ve tercih edilmesi gerektiğini, bizzat göstermiştir.
Hz. Muhammed’in hanımlarından Hz. Hafsa binti Ömer de okuma yazma bilen, zeki ve bilgili bir kadındı. İslam’ın ilk yıllarında eğitim ve öğretime onun da önemli katkıları olmuştur. Ayrıca Hz. Muhammed’in diğer hanımlarının tamamı 5 ile 378 arasında değişen sayılarda hadis rivayet etmişlerdir.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) evliliklerinde güdülen niyetler
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) evlilikleri ve eşleriyle ilgili bilgiler, evliliklerin sebep ve semereleri bütün siyer kitaplarında genellikle bir bölüm olarak işlendiği gibi, bu konuda ayrıca bağımsız ve çok sayıda yayınlar da mevcuttur. Bu kaynaklardan yapılan derlemelerin ışığında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hangi maksatlarla evlilikler yaptığına dair bilgiler şöyle özetlenebilir:
Her şeyden önce hiç unutulmaması gereken bir husus vardır ki, o da Hz. Muhammed’in (s.a.v.) -sıradan bir insan olmayıp- bir peygamber olduğu, Allah’ın muradını, bir elçi olarak kullarına bildirmek, genelde bütün insanlığa özelde ise ümmetine örnek olmak gibi ulvî bir nübüvvetin temsilcisi olmasıdır. Dolayısıyla bütün başka icraatında olduğu gibi Hz. Muhammed’in hassaten peygamberlik dönemindeki evliliklerinin hemen hepsinde, İslam’ın tebliğ ve irşadı adına bir hikmet, bir maslahat vardı. Bu maslahatlar şöylece tasnif edilebilir:
a.Beşeri ihtiyaca dayalı olağan evlilikleri: Evlilik fıtrata uygun, beşerî ihtiyaçların meşru dairede karşılandığı, İslam’ın çok önem verdiği ve teşvik ettiği bir kurumdur. Hz. Muhammed’in Hz. Hatice ve onun vefatından sonra Hz.Sevde binti Zem’a ile yaptığı evlilikler bu sınıfa girer.
Hz. Hatice (Binti Huveylîd) r.a.: Hz. Muhammed (s.a.v.) ilk evliliğini 25 yaşında iken Hz. Hatice (r.a.) ile 595 yılında yapmış ve onun vefatına kadar 25 yıl başka bir evlilik yapmamıştır. Hz. Muhammed ilk evliliğini gerçekleştirdiği sıralarda dürüstlüğü, doğruluğu, güvenilirliği, güzel ahlakı ile nam salan ve herkesin hayranlık duyduğu bir genç idi.
Babasının ismi Huveylîd olan ve 567 yılında doğan, soyu beş kuşak öteden Hz. Muhammed’le birleşen, yüksek ahlakından dolayı ‘Tahire (tertemiz kadın)’ olarak bilinen Hz. Hatice ise; sağlam şahsiyetli, soylu, güzel ve dul bir bayandı. (Kübrâ’ sıfatı ise Hz. Muhammed’in en büyük hanımı olması sebebiyle daha sonraki dönemlerde kullanılmıştır.) Hz. Hatice aynı zamanda zengindi, kar ortaklığı şeklinde tuttuğu adamlar vasıtasıyla ticaret yapıyordu. Çevresinde sevilen, sayılan, iş hayatında başarılı görülen bir hanımefendi idi.
Evlenmeden önce Hz. Muhammed de onun ticaret kervanlarında birkaç sefer görev almıştı. Hz. Hatice O’nun halk arasındaki itibarından haberdardı, ancak bu ticari görev dolayısıyla O’nu daha yakından tanıma imkânını bulmuş ve hayranlığı artmıştı. Nihayet, bir aracı ile Hz. Muhammed’e evlenme teklifinde bulundu. Geleneklere göre isteme ve düğünleri yapıldı.
Hz. Muhammed’le evlendiğinde Hz. Hatice’nin yaşının -bir dayanak gösterilmeden, birbirinden alıntılar yapılarak- genellikle 40 olduğu söylene gelir. Ancak 28 olduğunu ileri sürenler de vardır. Biyolojik gerçekler 28 yaşında olmasına dair görüşü destekler mahiyettedir. Zira Hz. Hatice(r.a.), Hz. Muhammed’le (s.a.v.) evlendikten sonra altı çocuk doğurmuştur. Bunlardan sonuncusu Abdullah, vahiy gelmeye başladıktan sonra (611) dünyaya gelmiştir. Bu hesaba göre Hz. Hatice evlendiğinde 40 yaşında olsaydı, 56 yaşında iken çocuk doğurmuş olacaktı ki biyolojik gerçeklerle bağdaşmayan husus budur. İkincisi Hz. Hatice 620 yılında vefat ettiğinde 53 yaşında idi. Bu durumda 40 yaşında olduğunu kabullenmek tarihî kayıtlarla da örtüşmemektedir. Bunlara karşılık, son çocuğunu 44 yaşında iken dünyaya getirdiğini, dolayısıyla 28 yaşında evlenmiş olabileceğini ileri sürenlerin görüşü doğru görülmektedir.
Hz. Muhammed’e peygamberlik vahyi geldiğinde, kadın olarak O’na ilk inanan Hz. Hatice oldu ve o tarihten sonra da bütün servetini Allah’ın dininin yayılıp güçlenmesi için harcadı. Hz. Hatice, müşriklerin zulmü ve haksızlığı karşısında Hz. Muhammed’i hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Mükâfat olarak Cebrâil ve Hz. Muhammed vasıtasıyla Allah’ın (c.c.) onu, cennetine koyacağına dair müjdesine mazhar oldu.
Yine Hz. Muhammed’in mübarek sözlerinde, Müslümanlara örnek olarak gösterdiği kadınlar arasında Hz. Hatice annemiz de vardır: “Dünya kadınları arasında İmran’ın kızı Meryem, Huveylid’in kızı Hatice, Muhammed’in kızı Fâtıma ve Firavun’un hanımı Asiye örnek olarak yeter.” Hz. Muhammed bu vefakâr hanımına hayatı boyuna hep sevgi ve saygı gösterdiği gibi, vefatından sonra da unutmayıp, hep hayırla anmış ve bir vesileyle şöyle buyurmuştur: “Allah bana ondan daha hayırlısını vermemiştir. Çünkü herkes benim Peygamberliğimi inkâr ederken, o bana inandı. Herkes beni yalanlarken, beni tasdik etti. İnsanlar mallarını esirgerken, o malıyla bana destek oldu. Allah bana ondan çocuklar nasip etti.” Bir başka sefer de “Ben onun sevgisi ile rızıklandırıldım.” buyurmuşlardır.
Hz. Hatice’nin, Hz. Muhammed’in hayatındaki en önemli rollerinden birincisi, peygamberlik geldiği zaman kendisine herkesten önce iman etmesi ve onu bütün varlığı ile desteklemesidir. Hz. Muhammed’in, ilk vahyin geldiği o müstesna günde, “Kendimden korktum.” diyecek kadar zirveye çıkan gönlündeki heyecanını dindirmiş, ‘Müslümanlığı ilk kabul eden kişi’ şerefine de nail olarak, yapıcı tavırları ve –tarihteki yerini alan- teselli veren çok değerli sözleriyle sevgili eşini en güzel şekilde teselli etmiştir. Sonra da iyice yatışması için bilgin bir zat olan amcasının oğlu Varaka b. Nevfel’e götürmüştür.
Hz. Sevde (binti Zem’a) r.a.; Hz Muhammed’in (s.a.v.) Hz. Hatice’nin (r.a.) vefatından aylar sonra 620 veya 621 yılında evlendiği ve Hicret’in birinci yılı ortalarına kadar üç yıl -tek kadın olarak- birlikte yaşadığı ikinci zevcesidir. Hz. Sevde (r.a.) ilk kocası ile birlikte müşriklerin işkenceleri karşısında Habeşistan’a hicret edip, sonra geri dönenlerden idi. Kocası vefat edince beş çocuğu ile yalnız kalmıştı. Hz. Muhammed, hem fıtratın gereği olan evliliği gerçekleştirmek hem de katlandığı cefaların takdiri mahiyetinde çocuklarının bakımını da üstlenerek, akrabalarının tavsiyesi üzerine Hz. Sevde ile evlenmeyi kabul etti. Hz. Sevde de, Hz. Muhammed’in yetim kalan ve henüz çok küçük olan kızları Ümmü Gülsüm ile Fâtıma’ya annelik etti. Evlendiklerinde Hz. Muhammed’in yaşı 49, Hz. Sevde’nin ise 50’nin üzerinde idi.
Hz. Muhammed’in evliliklerinden bazıları da fedakâr ve cefakâr Müslüman kadınları himaye, onları takdir etme ve itibarlarını koruma gayesine yönelikti. Mekke döneminde Müslüman olan bazı hanımlar işkenceye maruz kalmışlar, Habeşistan’a ve daha sonra Medine’ye göç etmişler, kocaları vefat etmiş; birkaç çocukları kalmıştı. Hz. Muhammed himaye ve çocuklarını da bakım altına almak maksadıyla bunlardan bazılarını nikâhı altına almıştır. Bu yönüyle yukarıda adı geçenlerden Hz. Sevde binti Zem’a, Hz. Zeyneb bini Huzeyme, Hz. Ümmü Seleme ve Hz. Ümmü Habîbe bu sınıfa örnek teşkil etmektedirler.
Hz. Zeyneb (binti Huzeyme) r.a.: Evli olduğu Hz. Ubeyde b. Hâris, ilk Müslümanlardan, ilk muhacirlerden, ilk seriyye kumandanlarından ve İslam’ın ilk sancaktarı olup Bedir Gazvesi’nde şehit düşen bir sahâbe idi. Hz. Ubeyde’nin şehadetinden bir yıl sonra, Hz. Muhammed Hz. Zeyneb ile evlendi. Hz. Muhammed’in Benî Amir b. Sa’saa kabilesiyle bozulan ilişkileri düzeltme arzusu da bu evlilikte önemli rol oynamıştır. Hz. Zeyneb (r.a.) bu evlilikten sekiz ay sonra Eylül 626 tarihinde otuz yaşında vefat etmiştir. Kabilesiyle iyi ilişkiler sürdürmek isteyen Hz. Muhammed, Hz. Zeyneb binti Huzeyme’nin vefatından yaklaşık üç yıl sonra kız kardeşi Meymûne (r.a.) ile evlenmiştir. (629)
Hz. Ummü Seleme (binti Ebû Ümeyye Süheyl b. Mugîre) r.a.: Önce Habeşistan’a sonra da Medine’ye birlikte hicret eden ilk eşi Hz. Ebû Seleme, Uhud Savaşı’nda aldığı yaranın daha sonra nüksetmesi üzerine vefat etti. Çocuklarıyla dul kalan Ümmü Seleme kocasının ardından günlerce ağladı. İddet süresi bittikten sonra da Hz. Muhammed’den (s.a.v.) evlenme teklifi aldı. Çocuklarına da sahip çıkacağını söyleyince Hz. Ümmü Seleme (r.a.) bu evlenme teklifini kabul etti. Hz. Muhammed’in, Hz. Âişe’den sonra en çok -378 adet- hadis rivayet eden hanımıdır. Sahâbe içinde otuz kadar oldukları söylenen Kur’an hafızları arasında Hz. Ümmü Seleme’nin adı da zikredilir.
Hz. Ummü Habîbe (binti Ebû Süfyân) r.a.: Hz. Ümmü Habîbe Kureyş Kabilesi’nin ünlü reislerinden Ebû Süfyân’ın kızı, Emevî Devleti’nin kurucusu Muâviye’nin kız kardeşidir. Hz. Ümmü Habîbe (r.a.), önce Hz. Muhammed’in (s.a.v.) halasının oğlu ve ilk Müslümanlar arasında yer alan Ubeydullah b. Cahş ile evlendi. Hz. Ümmü Habîbe ve kocası ikinci kafile ile Habeşistan’a hicret ettiler. Ancak orada Ubeydullah b. Cahş irtidat ederek önceki dini olan Hıristiyanlığa döndü. Hz. Ümmü Habîbe buna şiddetle karşı koyduğu için boşandılar. Henüz Müslümanlığı benimsememiş olan Mekke’deki babası Ebû Süfyân’ın yanına da dönemeyen Hz. Ümmü Habîbe, Habeşistan’da çocuğuyla yalnız kaldı. Hz. Muhammed onun çektiği sıkıntılardan haberdar olunca kendisiyle evlenmeye karar verdi. (628) Bu evlilik aynı zamanda Mekke müşriklerini en ileri gelenlerinden olan Ebû Süfyân’ın İslamiyet’e yaklaşmasına ve daha sonra da kabulüne vesile oldu. İbn Abbas, “Bakarsınız, Allah düşman olduğunuz kimselerle aranızda bir sevgi ortaya çıkarır” mealindeki ayetin (60/7) bu evlilik olayı üzerine indiğini söylemiştir. Hz. Ümmü Habîbe peygamber eşi olmaya layık, üstün özelliklere sahip bir kadındı. Müslüman olduktan sonra babasının ve diğer müşriklerin baskılarına katlanma iradesini göstermişti.
Hz. Muhammed’in bazı evlilikleri, yakın dostları, çevresi ile irtibatının, evlilik yoluyla kurulan hısımlık bağlarıyla güçlenmesine yönelik idi. Mesela Hz. Ebû Bekir’in kızı Hz. Âişe ve Hz. Ömer’in kızı Hz. Hafsa ile evliliği buna örnek gösterilebilir. Bu evlilikleri, hısımlıklara yüklediği hususi anlamın birer göstergesidir. Kendisinden sonra halifesi yani devlet başkanı olan ve İslamiyet’in gerek yayılmasında gerekse anlaşılıp kabullenilmesinde tarihi ve büyük roller üstlenmiş bulunan ilk dört halifeden ikisinin kızıyla -babalarının teklifleri üzerine- evlenmiş olması, keza ikisine de kızlarını vermiş olması ve böylece gönül bağlarının pekişmesini sağlaması birer gerçek olarak tarihteki yerlerini almışlardır.
Hz. Âişe (binti Ebû Bekir) r.a.: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) en yakın arkadaşı ve ilk halifesi Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) kızıdır. İhtilaflı olsa da 605 yılında Mekke’de doğduğunun dışında çocukluğu hakkında fazla bilgi yoktur. 623 yılı içinde o da diğer yakınlarıyla birlikte Medine’ye hicret etmiş, aynı yılın Nisan ayında Hz. Muhammed ile evlenmiştir. Hz. Âişe (r.a.), Hz. Muhammed ile evlendikten sonra üstün bir mevkie ve haklı bir şöhrete ulaşmıştır. “Peygamber müminlere kendilerinden daha yakındır, eşleri de onların anneleridir…” (33/6) ayetinin nüzulünden sonra da ‘ümmü’l-müminin’ (müminlerin annesi) diye anılmaya başlanmıştır.
Hz. Muhammed (s.a.v.) 632 yılında, Hz. Âişe’nin odasında ve başı onun kucağında olduğu halde vefat etmiş ve yine onun odasına defnedilmiştir. Hz. Âişe, Kur’an’ı ve Hz. Muhammed’i en iyi şekilde anlamasıyla dikkat çeken müstesna bir kişilikti. Ayrıca bilemediklerini, anlayamadıklarını, eksik ve yanlışlarını, Hz. Muhammed’e sormak ve onunla müzakere etmek gibi ayrıcalığı ve güzel bir alışkanlığı vardı. Hz. Muhammed’e hanımları içinde yalnızca Hz. Âişe ile birlikte bulunduğunda vahiy gelirdi. O hem baba evinde, hem Hz. Muhammed’in yanında anlayış kabiliyeti, öğrenme arzusu, zekâsı, kuvvetli hafızası ve imanı sayesinde en iyi şekilde yetişti ve başkalarına nasip olmayan bilgiler edindi. Babasından ve Hz. Muhammed’den aldığı ilim ve feyiz sayesinde İslam esaslarının en mümtaz öğreticilerinden biri oldu.
Hz. Âişe aynı zamanda İslam dünyasının en meşhur kadınlarından biridir. Hz. Muhammed’in hanımı, Hz. Ebû Bekir’in kızı olmasının yanında -Benî Mustaliḳ Seferinde yaşanan (627) ‘İfk Olayı’nda Nur Suresi’ndeki 12 ayetinin ve katıldığı bir başka seferde teyemmümle ilgili ayetin (4/43) inişinde olduğu gibi- bazı Kur’an ayetleri onun hakkında veya vesilesiyle nazil olmuştur. Rivayet ettiği hadisler, fetvaları, tefsir, hadis ve fıkıh külliyatı, siyer ve tarih, şiir ve edebiyat kitaplarında hakkında pek çok vesika ve geniş bilgi bulunması, siyasî faaliyetleri, hayat serüveni ve şahsiyeti onu meşhur kılan etkenlerdendir.
Hz. Hafsa (binti Ömer) r.a.: Hz. Muhammed’in arkadaşı, ikinci halife Hz. Ömer’in (r.a.) kızıdır. Hz. Hafsa (r.a.), ilk Müslümanlardan Hz. Huneys b. Huzâfe ile evlendi. Hz. Hafsa kocasıyla birlikte Medine’ye hicret etti. Bedir Gazvesi’ne katılan Hz. Huneys, daha sonra Medine’de öldü. (10) Bunun üzerine Hz. Ömer, kızını faziletli biriyle evlendirme âdeti gereğince duygularını Hz. Muhammed’e (s.a.v.) açtı. Hz. Muhammed de 625’de üçüncü eşi olarak Hz. Hafsa ile evlendi. Bu evliliğe çok sevinen Hz. Ömer’in yüreğine su serpildi.
Hz. Osman (r.a.) Kur’an nüshalarını derleyip çoğaltma faaliyetine giriştiğinde, asıl nüshalardan birini muhafaza eden Hz. Hafsa bu önemli hizmete katkı sağlamıştır. Okuma yazma bilen Hz. Hafsa’nın ayrıca ‘hafız sahâbelerden olduğu’ da rivayet edilmiştir. Kaynaklarda yine onun, İslam fıkhına yaptığı bazı başka katkılar da mevcuttur. Hz. Hafsa 60 sahih hadis rivayet etmiştir.
Hz. Zeyneb (binti Cahş) r.a.: Bu evliliğinde olduğu üzere, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) evliliklerinin bir yönü de yeni İslamî bir hükmün topluma kazandırılması amacını taşımasıdır. Hz. Muhammed, aynı zamanda halasının kızı olan Hz. Zeyneb bint Cahş’ı (r.a.), onunla nikâhlanmaya niyeti olmadığını belirtmesine rağmen, azatlı kölesi ve evlatlığı Hz. Zeyd b. Hârise (r.a.) ile evlendirmişti. (626) Eski Arap geleneğine göre asil bir kadın bir köle ile evlenemezdi. Esasen Hz. Muhammed (s.a.v.) bu evlilikle, İslam’da hürler ile azatlı kölelerin birbiriyle evlenmelerinde bir sakınca bulunmadığını önce kendi akrabası arasında uygulayarak göstermek istemiştir.
Eşler arasında sevgi temin edilemediğinden bu evlilik yaklaşık bir yıl sürebildi. Hz. Zeyd, Hz. Muhammed’e müracaat ederek karısını boşamak istediğini söyledi. Hz. Muhammed bundan çok müteessir oldu. Hz. Zeyd ile Hz. Zeyneb arasında gerçekleşen bu evliliğin devamını sağlamak için Hz. Muhammed’in takındığı olumlu tavır Kur’an’da anlatılmaktadır. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.v.) sabretmesi için birkaç sefer uyardıysa da Hz. Zeyd, eşi Hz. Zeyneb’i boşadı. “Biz onu -Zeyneb’i- sana nikâhladık ki evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde müminlere bir güçlük olmasın.” (33/37-38) ayetinin nüzulü üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Zeyneb’le evlenmek durumunda kaldı. (627) Câhiliye döneminde evlatlıklar, öz evlat gibi muamele görüyor ve öz evladın bütün haklarına sahip bulunuyorlardı. Geleneğe göre evlatlığın boşadığı hanımla evlenmek de babalığa yasaktı. İslamiyet bu geleneği kaldırdı ve evlatlığı sadece din kardeşi olarak kabul etti. Evlatlığın boşadığı kadını nikâhlamayı manevî babalara helal kıldı. Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Zeyneb’i nikâhlamakla, evlatlığın boşadığı kadınla evlenilemeyeceğine dair bir cahiliye âdetini de ortadan kaldırılmış oldu. Müşrikler ve münafıklar bu evlilikle ilgili dedikodular yaymışlarsa da yukarıda zikredilen ayetle bu evlilik Allah (c.c.) tarafından takdir edilmiştir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) bazı evliliklerini, o hanımın kabilesini veya ülkelerini İslam’a yaklaştırmak, onun kabilesi ile Müslümanlar arasındaki düşmanlığı gidermek, sahip oldukları mevkilerini korumak ve sahâbeler arasında doğabilecek kıskançlığın, kırgınlığın ve dedikoduların önüne geçmek için gerçekleştirmiştir. Hz. Cüveyriye (r.a.) ve Hz. Safiyye (r.a.) ile evliliği buna örnek gösterilir.
Hz. Cüveyriye r.a.: Huzâa kabilesinin Benî Mustaliḳ kolunun reisi Haris b. Ebû Dırâr’ın kızı idi. Hendek Savaşı öncesinde, Hz. Muhammed (s.a.v.), düzenlediği seferle Mustaliḳoğullarını mağlup edip yüzlercesini esir aldı. Kocası bu savaşta ölen Hz. Cüveyriye de esirler arasında idi. Kabilenin reisi olan babası esir düşen kızını kurtarmak için Medine’ye geldi ve fidyesini ödedikten sonra onu Hz. Muhammed’le evlendirdi. (627) Bu evliliği duyan Müslümanlar Hz. Muhammed’i (s.a.v.) memnun etmek için onun hısımları olarak kabul ettikleri Mustalikoğullarına mensup esirleri serbest bıraktılar. Bu evlilik aradaki düşmanlığı gidermiş ve Mustalikoğullarının İslam’a girmelerine vesile olmuştur.
Hz. Safiye (binti Huyey b. Ahtâb) r.a.: Bir Yahudi kabilesi olan Benî Nadîr’in reisi Huyey b. Ahtab’ın kızı idi, Müslümanlara her kötülüğü yapmış olan babası Huyey, kabilesi Medine’den sürgün edilip Hayber’e yerleştikten sonra da Müslümanların aleyhinde ihanetlerine devam etmesi yüzünden öldürülmüştü. Hayber fethinde de kocası öldürülen kızı Safiyye esir alınmıştı. Benî Kurayza ve Benî Nadîr’in hanımefendisi olduğu için kendisinden başkasına verilmesinin uygun olmayacağı söylenince Hz. Muhammed (s.a.v.), aradaki kin ve nefreti ortadan kaldırmak maksadıyla bu kabilelerle hısımlık kurmuş ve Safiyye ile evlenmiştir. Ancak nikâh öncesinde (628), Müslüman olması halinde kendisiyle evlenebileceğini bildirmiş, Hz. Safiyye’nin İslamiyet’i kabul etmesi üzerinedir ki onunla evlenmiştir.
Hz. Safiyye (r.a.) akıllı, faziletli, ibadete düşkün, yumuşak huylu, sağlığında evini sadaka olarak verecek kadar cömert, isyancılar Halife Osman’ın evini kuşattığında -herkes uzak dururken- o’na yiyecek götürecek kadar cesur bir hanımdı. Hz. Safiyye’nin Yahudi bir aileden gelmesi diğer hanımları arasında zaman zaman konu olmuş olsa da Hz. Muhammed bunları önlemeye çalışmış, diğer hanımlarını uyarmış ve Hz. Safiyye’nin sözünde/imanında samimi olduğunu ifade etmiştir. Hz. Safiyye’den 10 hadis rivayet edilmiştir.
Hz. Ummü Seleme (binti Ebû Ümeyye Süheyl b. Mugîre) r.a.: Hz. Muhammed’in (s.a.v.), Ebû Cehil’in mensup olduğu Kureyş’in Benî Mahzûm kolundan ve Hz. Muhammed’in en önde gelen düşmanlarından -Ebû Cehil’in akıl hocası- Velîd b. Muğîre’nin erkek kardeşinin kızıdır. Hz. Muhammed’in onunla evlenmesindeki asıl etkenin, adı geçen büyük düşmanlarının muhalefetlerini kırmaya matuf olabileceği değerlendirilmiştir.
Hz. Ümmü Habîbe (binti Ebû Süfyân) r.a.: Hz. Muhammed’in Hz. Ümmü Habîbe ile evlenme sebebi, Mekke müşriklerinin en ileri gelenlerinden ve düşmanlığın en yoğun yaşandığı dönemde müşriklerin lideri olan babası Ebû Süfyân’ın İslamiyet’e yaklaşmasına ve daha sonra da kabulüne vesile olması ile bağdaştırılmıştır.
Hz. Meymûne (binti el-Hâris) r.a.: Beni Amir b. Sa’saa kabilesine mensuptu. Hz. Muhammed (s.a.v.) ile 629 yılında evlenmesinden sonradır ki Amir b. Sa’saa kabile halkının tamamen İslamiyet’i kabul ettiklerine bakılırsa, bu evlilik de kabileler arası dostluğun temini ve Müslüman olmalarına vesile olma sınıfında değerlendirilebilir. Hz. Meymûne (r.a.), Hz. Muhammed’le sekiz ay kadar evli kaldıktan sonra 626 yılında vefat eden Zeyneb bint Huzeyme’nin kız kardeşi ve en son evlenen hanımıdır. Dul kalması, yakın akrabalarının tavsiye ve aracılık etmeleri üzerine, Hz. Muhammed’in evlenme niyetini öğrenince mehir istemekten vazgeçerek kendini ona hibe etti. Bu hibe meselesi, sadece bu olaya mahsus olmak kaydıyla bu teklifi onaylayan Ahzâb Suresi’nin 50. ayetinin nâzil olmasına vesile oldu.
Hz. Muhammed, Hz. Meymûne ile Mekke’de nikâhlamak istemiş, fakat müşrikler umre için kendilerine verilen sürenin dolduğunu söyleyerek O’nu şehri bir an önce terk etmeye zorlayınca bu nikâh Mekke-Medine yolu üzerinde Nüveyriye mevkiinde gerçekleşmiştir. Hz. Meymûne müttakî ve akrabalık bağını en fazla gözetenlerdendi, 76 hadis rivayet etmiştir.
Bu evliliğiyle, Hz. Muhammed (s.a.v.), 70 kadar sahâbenin şehit düştüğü Bi’r-i Mâ’une olayından (625) sonra Hz. Meymûne’nin mensup olduğu Arabistan’ın güçlü kabilelerinden Âmir b. Sa’saa ile hısımlık kurmak istediği anlaşılmaktadır. Nitekim bu evlilikten sonra Âmir b. Sa’saa Kabilesine mensup heyetler Medine’ye gelip Hz. Muhammed’le görüşmüş ve kabile halkının tamamı İslamiyet’i kabul etmiştir. Bir diğer husus da, Hz. Meymûne’nin sekiz kız kardeşi vardı ve bunların her biri çeşitli kabilelerin önde gelen en itibarlı kişileriyle evli idi. Bu da Hz. Muhammed (s.a.v.) için yeni tebliğ kapılarının açılması demekti. (31)
Cariyeleri
Mâriye (binti Şem‘un el-Kıbtiyye) r.a.: Babası Mısır’ın ‘Kıbtî’ denilen yerli halkından, annesi ise bir Hıristiyan Rum’du. Hz. Muhammed (s.a.v.), 628 yılında komşu ülkelerin hükümdarlarını İslamiyet’e davet etmeye başlayınca Bizans’a bağlı Mısır Mukavkısına da bir mektup gönderdi. Mektubu okuyup O’na değer verdiği, hatta Bizans imparatorundan çekindiği için İslamiyet’i kabul etmediği ileri sürülen Mukavkıs, Hz. Muhammed’e yazdığı cevabi mektupla birlikte cariyelerinden Mâriye’yi, ayrıca bir miktar altın, kıymetli elbiseler, kumaşlar, güzel kokular, bir merkep ve bir katırı da hediye olarak yolladı. Daha sonra Müslüman olan Hz. Mâriye’yi (r.a.). Hz. Muhammed (s.a.v.) kendine cariye olarak aldı. Hz. Muhammed’in Hz. Mâriye’den, İbrahim ismi koyulan ve 17 aylık iken vefat eden bir erkek çocuğu dünyaya geldi. Bu doğumdan sonra Hz. Mariye statü atlayarak hürriyetine kavuştu.
Hz. Muhammed’in, (s.a.v.) Hz. Mâriye ile evlenmesi dolayısıyla Mısırlılar’ı kendine hısım kabul etmesine, ileride Mısır fethedileceği zaman Mısır halkına iyi davranılması tavsiyesinde bulunmasına ve bu tavsiyenin Mısır halkının Müslümanlığı benimsemesine vesile olmuştur. Ayrıca yine bu yakınlaşmalardan sonra Mısırlılar’ın Müslümanlara karşı Bizans’a askerî destek vermekten vazgeçmelerine sebep olduğu da söylenebilir. Hz. Mâriye’nin bazı ayetlerin gelişine vesile olduğuna dair rivayetler de bulunmaktadır.
Hz. Reyhâne (binti Şem‘un b. Zeyd) r.a.: Aslen Beni Kuzayra Kabilesi’ne mensuptur ve Yahudi asıllıdır. Babası Hz. Zeyd el-Ezdi, Müslüman olan ve çeşitli hadis kitaplarında rivayetleri bulunan sahâbelerdendir. Hendek Savaşı’nın arkasından Hz. Muhammed’le yaptıkları antlaşmayı bozan Benî Kurayza olayında esir düşen ve kocası öldürülen Reyhâne’yi Hz. Muhammed ganimet payı olarak seçti ve daha sonra Müslüman olduğu takdirde kendisiyle evleneceğini söyledi. Reyhâne bu teklifi kabul edince Hz. Muhammed (s.a.v.) onu azat etti ve kendisiyle evlendi. Hz. Reyhâne (r.a.), 632 yılında, Vedâ Haccı’ndan döndükten bir müddet sonra, Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatta iken Medine’de vefat etti.
Hasan KUTLUTAŞ