İMAM ŞAFİİ ve ŞAFİİLİK MEZHEBİ 21.12.2019 14:26:51

Anasayfa/ Makaleler

 

                                                           İMAM ŞAFİİ ve ŞAFİİLİK MEZHEBİ

       Doğumu ve Nesebi: Ehl-i Sünnet (Sünni) fIkhi mezheplerden birisi olan  Şafiilik Mezhebi’nin kurucu imamı İmam Şafii’dir. Asıl ismi Muhammed bin İdris olduğu halde, büyük dedesi olan ve Kureyş Kabilesi’nin Haşimoğulları koluna mensup Şafii’ye izafeten, daha çok bu dedesinin ismiyle anılmış ve meşhur olmuştur. Kureyş Kabilesi’nin bu kolu, aynı zamanda Hz. Muhammed’in de (sav) dahil olduğu koldur. Yani İmam Şafii, Hz Muhammed ile ayni soydandır.

       ‘Şafii’ kelimesi Arapça olup; ( Eş-Şafi) ‘hastalara şifa veren’ anlamında ‘Allah’ın (cc) güzel isimlerinden’ (Esma-ül Hüsna) birisi olduğu gibi, ayrıca; ‘yeterli görülen’ veya ‘şefaat eden’ (bir kişinin suçunun bağışlanması için aracı olan) anlamları da vardır.

        İmam Şafii, Hicri 150 (Miladi 767) yılında Filistin’in Gazze şehrinde doğdu. Henüz bebekken babası vefat ettiğinden, iki yaşında iken annesiyle                               -çocukluğunun geçtiği- Mekke’ye taşındılar.

        Eğitimi: İmam Şafii daha yedi yaşında iken Kur’an-ı Kerimi’in tamamını ezberleyip ‘hafız’ oldu. Daha sonra, Mekke’de bulunan alimlerden fıkıh ve hadis dersleri aldı. Daha sonra bir süre; Arapça’sını, edebiyat ve rivayet bilgilerini geliştirmek üzere, çölde yaşayan Huzeyl Kabilesi’nin yanında kaldı. (Böylesi enteresan bir durum bir başka yerde var mıdır bilemiyorum, mesela Türkiye’de, dili edebiyatı geliştirmek için şehre, okullara gidilir. İdeal dil ‘İstanbul Türkçesi’dir. Araplar’da ise, çocuklar altı ay- iki yıl arası çöldeki tanıdık bir kabileye emanet edilir; dil, edebiyat, şiir, soy ve rivayet... bilgilerinin geliştirilmesi sağlanırdı. Zira en ‘fasih’, en anlaşılır, en bozulmamış, en zengin... Arapça’yı çöldeki kabileler konuşurdu.)

       İmam Şafii’nin çocukluğu maddi sıkıntılar içinde geçmiştir. Öyle ki, aldığı dersleri yazabileceği bir kağıdı bile olmuyordu. Buna karşılık, hafızası çok güçlü, ezberleme yeteneği çok gelişmişti. Nitekim, 10 yaşında iken, devrin en büyük alimi kabul edilen, Malikilik Mezhebi’nin kurucusu ve Medine’de yaşayan İmam-ı Malik’in (H: 93-179) meşhur hadis kitabı Muvatta’yı -emanet alarak- sadece dokuz günde ezberledi. Üstün yeteneğinin yanında, din ilimlerine öyle yöneldi ki daha 15 yaşında iken dini konularda fetva vermeye başladı.

       20 yaşına geldiğinde, Mekke Valisi’nin referans mektubu ile Medine’ye gidip, İmam-ı Malik’in talebesi oldu.

       Kadılık, Müderrislik, Alimlik Dönemi: İmam-ı Malik’ten dokuz yıl ders alıp da tekrar Mekke’ye döndüğünde (H:179) o artık; saygı duyulan büyük bir alim idi. Nitekim o sıralarda Mekke’de bulunan Yemen valisinin teklifi üzerine, beraberinde giderek Yemen’in ‘Başkadı’sı olmuştur.

       İmam Şafii, Yemen’de beş yıl Başkadılık yaptıktan sonra, devrin ilim merkezi olan Bağdat’a geldi. (H: 784) Orada, Hanefi Mezhebi’nin İmam-ı Azam’dan sonraki ikinci imamı olan İmam-ı Muhammed’den dersler alıp ilmini daha da geliştirip yine Mekke’ye döndü. Mekke’de bir süre çeşitli ilmi araştırmalar yaptı. Daha sonra başka ülkelerden hac için gelen ulemaya ve yerli talebelere dersler vermeye başladı. Büyük ilgi gördü, talebeleri arttı. Hayranlarından ve talebelerinden birisi de, daha sonra Hanbeli Mezhebi’nin kurucu  imamı olacak olan Ahmet bin Hanbel de vardı.

        İmam Şafii’nin dersleri bir cazibe merkezi olduğu gibi, fetvalarında kullandığı usul (metot) da çok dikkat çekiyor, çok beğeniliyordu. Böylece, aynı zamanda ve kendiliğinden, Şafiilik Mezhebi’nin fıkhi temelleri de atılmış oluyordu.

         İmam Şafii’nin konuşması güzel ve anlaşılır, izahatları açık seçik, münazara yönü güçlü ve etkili idi. Müçtehitlik, alimlik, fakihlik seviyesine yükselmiş birçok talebe yetiştirmiştir. Daha sonraki asırlarda da, Şafiilik ekolünden yetişen çok önemli alimler islami ilimlere büyük katkı sağlamışlardır. Bunların en tanınmışları; Hadiste İmam Nesai, akaidde Ebul Hasen-i Eş’ari, İmam-ı Maverdi, İmam-ı Nevevi, Abdülmelik bin Abdullah, İmam-ı Gazali, İbn-i Hacer-i Mekki, İmam-ı Suyuti...vd. Diğer taraftan İmam Şafii’nin araştırıp rivayet ettiği Hadis-i Şerifler, altı büyük hadis külliyesine de kabul edilmiştir. İmam-ı Hanbel onu şöyle övmüştür; “... Eğer onu görmeseydim, ilmin kapısında kalacaktım. O, dünyayı aydınlatan bir güneştir, ruhlara gıdadır. Fıkıh kapısı kapanmıştı, Allah-ü Teala bu kapıyı, kullarına İmam Şafii ile tekrar açtı. İslamiyete, şimdi Şafii’den daha çok hizmet eden birini bilmiyorum.”

         Şafiilik Mezhebinin Usul ve Esasları: İmam Şafii, Malikilik Mezhebi’nin kurucu imamı İmam-ı Malik’ten ve Hanefilik Mezhebi’nin ikinci büyük imamı İmam-ı Muhammed’den, bu iki büyük mezhebin içtihat metotlarını iyice öğrenip, ‘iki yolun birleşimi’ denilebilecek, yeni bir içtihat metodu oluşturdu. Arapça ve edebiyata olan yüksek vukufiyetinden istifade, Kur’an ve Hadislerdeki kuvvetli manayı bulmaya çalışır ve ona göre hüküm verirdi. Şayet kendi metoduna göre, kuvvetli manaya ulaşamazsa ‘kıyas’ yoluyla içtihatta bulunurdu. Bu usul ve metotlarla çıkan şer’i delil ve hükümler de Şafiilik Mezhebi ekolünü oluşturmuştur.

        Şafiilik Mezhebi, -taraftar sayısı yönünden- dört büyük Sünni fıkhi mezhebin, Hanefilik’ten sonra ikincisidir. Yaygın olduğu ülke ve coğrafyalar; Mısır,Yemen, kısmen Suriye ve İran, Kuzey Irak, Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgeleridir. Şafiilik Mezhebinin taraftarları, daha çok kırsal kesimde yaşayan Müslümanlardır. Şafii’ler fıkıhta (amelde) İmam Şafii’ye bağlı olmalarının yanında, itikatta (iman esaslarında) Eş’ari’dirler, yani İmam Hasen-i Eş’ari’ye tabidirler.

      Kişiliği, Kur’an’a Olan Düşkünlüğü: İslamiyete ve insanlara faydalı olmak için geçirdiği hayatında, her gün Kur’an’ı bir sefer hatmederdi. O Kur’an okurken dinleyenler kendinden geçerlerdi. Takatten düşüp de okuyamayacak duruma düştüğü ömrünün son günlerinde bile, her gün talebelerine okutur ve dinlerdi.

       Güzel ve sevimli bir siması, üstün bir zeka ve ilmi seviyesi, ilim, tevazu, samimiyet ve ciddiyetiyle... de kalplere tesir eden bir hali vardı.Az yer az uyurdu. “Kulluğun başı az yemektir.” derdi. Yüzüğünde de; “Bereket, kanaat etmektedir” ibaresi yazılıydı.

 

 Kıymetli Söz ve Nasihatlerinden Seçmeler:

*Bir kimsenin bütün insanları memnun etmesi mümkün değildir. Bunun için kul, daima Rabbini razı ve menün etmeye bakmalı, ihlas sahibi olmalıdır.

*İlmi kibirlenmek, kendini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri felah bulmuş değildir.

*Senden daha çok malı ve parası olan kimseyi kıskanma. O malına ve parasına hasret ölür. İbadeti ve taatı çok olan kimselere gıpta et.

*İlim ezber edilen şey değil, ezber edilen şeyden temin edilen faydadır.

*Resulullah ve Ashabının yolunda olmayanı havada uçar görsem, yine de doğruluğunu kabul etmem.

*İki kişinin  darıldıktan sonra birbirinin ayıplarını ortaya çıkarması münafıklık alametidir.

*Sadık dost arkadaşını ayıplarını görünce ihtar eder, ifşa etmez.

*İbret almak istersen, hata sahibi kişilerin akıbetlerine bak da kalbini topla.

*Gururlanıp böbürlenmek, adi ve bayağı kimselerin vasfıdır.

*Hizmet edene hizmet edilir.

*İlim öğrenmek nafile ibadetten üstündür.

*Dünyada en huzursuz kimse, kalbinde haset ve kin taşıyanlardır.

*Başkalarını senin yanında çekiştiren, senin bulunmadığın yerde de seni çekiştirir.

*Kanaatkar olmak, rahatlığa kavuşturur.

*Sırrını saklamasını bilen, işinin hakimidir.

*Günlerin beraberinde getirdiği hadiseler, seni tesir altına almasın. Sen iyi bir insan olmaya bak. Zaman içerisinde gelen musibetler ve belalardan dolayı sabırsızlık gösterme. Dünyanın bela ve musibetleri devamlı değildir.

*İnsanlar arasında hata ve ayıbın çok olsa bile, ahlakın; iyilik, cömertlik ve vefa (sözünde durmak) olsun. İyilik ve cömertliğin ile hata ve ayıplarını ört. Cimriden iyilik bekleme. Çünkü cehennemde, susuz kimseye su yoktur.

*Dünyanın sevinci de, kederi de, bolluğu da, darlığı da devamlı değildir. Kanatkar bir kalbe sahip olduğun zaman, sen ve dünyaya sahip olan kimse eşitsiniz. Ölüm kimin yanına gelirse, artık onu ölümün elinden kurtaracak ne yer ve ne de gök vardır.

*Sefih ve cahil bir kimse konuşunca ona cevap verme. Sükut, ona cevap vermekten daha hayırlıdır.

*Öğrenmenin acısını bir müddet tatmayan hayayı boyunca cehaletin zilletini yudumlar.

*İlim öğren. Kimse alim olarak doğmaz. İlim sahibi ile cahil de bir olmaz.

*Sana gelene sen de git. Sana kötülük ve eziyet edene eziyet etme.

 

      Vefatı: İmam Şafii ikinci sefer Bağdat’a gittiğinde, orada yaşanan bazı siyasi ve fikri kargaşalıklar nedeniyle Mısır’a göç etmiş ve orada vefat etmiştir. (Hicri: 204, Miladi: 820)  54 yaşında genç sayılabilecek bir çağında vefat etmesi, bütün İslam aleminde üzüntüyle karşılanmıştır. Kahire yakınlarındaki Mukattan dağı eteklerinde bulunan Kurafe Kabristanı’na defnedilmiştir. Türbesinin yanında, Eyyubi Sultanı Selahaddin-i Eyyubi’nin yaptırdığı büyük bir medrese vardır.

Eserleri:

El-Ümm: Fıkıh ilmine dair

Kitab-üs-Sünen vel-Müsned: Hadis ilmine dair

Er-Risale fil-Usul: Usull-i fıkha dairdir. Usu-i fıkhın kitap halinde yazıldığı ilk eserdir.

El-Mebsut

Ahkam-ül Kuran

İhtilaf-ül Hadis

Müsned-üş Şafii

El-Mevaris

El-Emali El-Kübra

El-Emali Es-Sağir

Edeb-ül Kadi

Fedail-i Kureyş

El-Eşribe

Es-Sebku ve’r-Remyü

İsbat-ün-Nübüvve ve Reddi alel-Berahime

Editöre Yazın