MEVLANA'YA GÖRE; KADIN 17.05.2019 11:38:10

Anasayfa/ Makaleler

 

                                                            MEVİÂNA’YA GÖRE; ‘KADIN'

          Mevlana'nın gerek üst tabakadan gerekse orta kesimlerden pek çok kadın hayranı da vardı. Toplantılar düzenleyip onu evlerine davet ederler ve onun sohbetinden istifade etmeye çalışırlardı. Kadını; "Yüz, ben, kaş, akik gibi dudaklar, sanki ince bir perdeden Tanrı parlamış!” diye tasvir eden Mevlâna'ya göre kadın; sadece sevgili değil Hak nurudur; yüce Allah'ın Cemal (güzellik) ve Hâlikıyyet (yaratıcılık) vasıflarının tecelli ettiği müstesna bir varlıktır.

            Mevlana, kadının yüzü-gözü kapatılarak dış âlemden koparılmasını eleştirir: "Sen 'kadına ne kadar ‘Kendini sakın, örtün!’ diye emretsen, kendini gösterme arzusu onda o nispette fazIalaşır; halkta da, gizlendiğinden dolayı o kadını görme temayülü o kadar artar. Sen oturmuş, iki tarafta da bu görme ve görülüp beğenilme arzusunu artırıyorsun; sonra da onu ıslah ettiğini zannediyorsun. Bu yaptığın, fesatçılığın ta kendisidir. Onda kötü bir iş yapmama cevheri varsa, sen mâni olsan da olmasan da o güzel yaradılışına, temiz ve iyi huyuna uyacaktır. Sen merak etme; kafanı buna takma; aksi takdirde, o yine kendi bildiği yolda gidecektir."

         Yalnız, dikkat edilirse, burada söz konusu edilen, kadınların saçlarının, kol, omuz, sırt, diz altı, göbek gibi kısımlarının açılması değil, sadece yüzlerinin açılması... Yani, Mevlâna'nın ‘fesatçılık’ olarak gördüğü şey, kadınların yüzlerinin bile kapatılmasıdır. Gerçekten de, bir fitne söz konusuysa bunu önlemenin yolu, erkeğin kendi iç alemine dönmesidir. Yoksa, kadını bohça gibi sarıp sarmalasanız bile, sizin aklınız kadında oldukça, o "bohça" bile sizi etkileyecektir. Bununla birlikte, sevgilinizde -kötü iş yapmama cevheri olsa da- ağyârdan (başka insanlardan) emin olamazsınız. Nitekim Mevlâna da, güzellerin yüzlerini açık olarak gören nefsine düşkün kimselerin onları rahatsız edeceklerini belirterek "onların yüzlerini açmamaları, haklarında daha hayırlıdır" der."

          "Kim güzelliğini mezada çıkarırsa, ona yüzlerce kötü kaza yüz gösterir.”

          " Hayatı boyunca tek eşli kalan Mevlâna, değerli halifesi Salâhaddin Zerkob'un kızı Fatıma Hatun’u oğlu Sultan Veled'e nikâhlarken, (oğluna) bakın nasıl nasihat etmiştir:

           “Hanımının bir an bile, hatta yanılarak ya da unutarak hatırını kırma, onu gücendirme. O sınanma için sana verilmiş bir emanettir. Her günü ve geceyi gerdek günü ve gerdek gecesi bil. Hz. Peygamber Ali’ye:

          "-Ya Ali, benim ciğerimi  yer yüzünde yürür görsen ne yaparsın?" buyurdu. Hz. Ali:

         "-Ya Resülâllah! Bu soruya cevap vermekten acizim. Gözümün yuvasını ona konak kılarım: yüreğimin içini ona yurt yaparım, ama yine de bu hususta kendimi kusurlu (eksik) hareket etmiş sayarım" dedi.

       "-Fatıma benim bir parçamdır. Evlâdımız yeryüzünde yürüyen cığerlerimizdir" buyurdu.

        İşte, sen de hanımına böyle davran.

        İşlerin başarılması için eşlerin aynı huyda olmaları gerekir.”

        Mevlâna'nın "erkeğin üstünlüğü" meselesine yaklaşımı şöyledir:

        "Erkeğin kadından üstün olması onun kadına nazaran daha ziyade sonu görür (basiretli) olmasındandır. Erkek işin sonunu görmezse, işin sonunu görenlere nazaran kadın gibi noksan kalır:  Nitekim "Belkıs’a yüzlerce erkeğin aklı verilmiştir."

          Mevlâna'ya göre erlik; hışmı, şehveti, hırsı terk etmektir ki bu da peygamberlik damarıdır" Er odur ki; ' Ne istek zamanı hataya düşer, dağ gibi aklı saman gibi uçar, ne öfke ve kin zamanı sabrı gevşeyip karar ve sebatını terk eder. Erlik budur işte!.. Yoksa, adam sakalla, aletle er olmaz. Olsaydı, eşek o aletiyle erlerin padişahı olurdu! Allah Kur'an'da kimlere er dedi?" (Cevabını, aşağıdaki diyalogda bulacaksınız.)

          Hz İsa'ya:

          "-Dünyada ve ahirette hangi şey, (çekinileceklerin)  daha büyüğü ve daha zorlusudur?" diye soruldu. Hz. İsa cevap olarak;

          "-Allah'ın gazabıdır." dedi.

          "-İnsanı bundan ne kurtarır?" diye sorulunca da Hz. İsa;

         "-Senin, kendi gazabını yenip hiddetini yutmandır" buyurdu.

          “Dolayısıyla, eşek erliğini azalt, akıl erliğini çoğalt; zira baştan, heva ve hevesi atmak ululuktur; heva ve hevesi terk etmek peygamberâne bir kuvvettir'' Mevlana; varlıksız bir bedevî ile karısını anlattığı bir hikâyede, kadının ağzından nefsi, adamın ağzından da aklı konuşturur. "Vay aklı dişi, kötü ve çirkin, nefsi ise erkek ve -her an- hamle yapmaya hazır olana! Ne mutlu aklı erkek olana, çirkin nefsi dişi ve aciz bulunana!" derken, yaptığı erkek-dişi kıyaslamasında erkeği öne çıkaran Mevlâna'ya göre; kadında hayvani sıfatlar ağır basar, çünkü kadının kokuya ve renge meyli vardır.

         '' Kadın nefsin sembolü olunca, şu ünlü sözün anlamı daha bir belirginleşmektedir: "Kadınlarla meşverette bulunun; ama ne derlerse aksini yapın. Şüphe yok ki onlara aykırı hareket etmeyen helâk olur." Yani, buradaki ‘kadın' dan maksat, insanın heva ve heveslerini ifade eden ‘nefistir.’

          (Editörün eklemesi: Son paragraf şöyle de anlaşılıp izah edilebilir; Bir şeye niyetlendiğin zaman nefsine de danış, -sen iradenle danışmasan da, o hep pusuda ve işlerin içindedir zaten- nefsinin ne dediğini dinle, anla ve dünyada da ahirete de ziyana uğramak istemiyorsan, nefsinin dediğinin tam tersini yap. Böylece büyük mürşit (hayırlı yolları gösteren), Hazreti Mevlana bir önemli hususa açıklık getirmiş olmaktadır.)

NOT: Bu makale, Murat Sülün’ün ‘Abideleri Ve Günümüze Mesajlarıyla Diyar-ı Mevlana -2007’ isimli eserinden alınmıştır.

 

 

Editöre Yazın