KISSA NEDİR
“Kıssa”nın kelime anlamı; “Bir haberi nakletmek, bir olayı anlatmak, hikaye etmektir.” Edebiyat terimi olarak ise; “Olmuş veya olması gayet muhtemel bir olayın/olayların belirli bir takım unsurlarını ‘ders çıkarılması, ibret alınması maksadıyla’ ön plana çıkararak anlatan yazı çeşitidir.”
Bir edebiyat çeşidi olarak kıssanın “hikaye”den farkı; malum, ‘hikaye’: Yaşanmış veya yaşanması muhtemel kısa olayların anlatıldığı bir edebiyat türüdür. ‘Hikaye’nin uzun olanına ‘roman’ denir. Hikaye, kısmen veya tamamen yaşanmış olaylara dayandırılabileceği gibi yazarı tarafından, tamamen kurgulanmış bir metin de olabilir. Nitekim literatürdeki hikayelerin çok azı hariç kalanların tamamı bir kurgu ürünüdür. Diğer taraftan, ‘hikaye yazarlarının niyeti’, okuyucuya bir ders, bir ibret belgesi sunmak değil, ortaya hayal ve kalem gücünü kullanarak konusuyla, ifade sanatıyla, okunduğunda beğeni uman, edebi değeri olan… bir eser oluşturmaktır. Ama kıssa; mutlaka yaşanmış veya yaşanmış olması çok çok muhtemel bir olayı, ibret alınması, ders çıkarılması… gayesiyle, yalın ve kolay anlaşılır bir dille anlatan edebi eserlerdir.
Aslında yaşanmadığı halde, yaşanmış olma ihtimali olan bir olay, okuyanda ibret hissi uyandırmak niyetiyle kıssa diye kurgulanıp yazılabilir mi? Tarife uygun olarak, ‘evet yazılabilir…’ Ancak bu tür, ‘tamamen kurgu ürünü olan kıssalar’ biraz dikkatle okunduğunda hemen fark edilir, feyiz alınmaz, hissiyatı harekete geçirmez… “Yalanın kuyruğu dışarıda kalır” yani. Denebilir ki; ‘Bazen bir hikaye bir roman okurken, bir film seyrederken de… hissiyatımız artıyor, göz yaşlarımızı tutamıyoruz…’ İsteseniz test ediniz, o sahnelerin ya geçmişte yaşadığınız veya duyduğunuz gerçek bir olayı çağrıştırdığından ya da hakikaten yaşanmış bir olayı canlandırdığı için… duygulanmanıza sebep olduğunu fark edeceksinizdir.
‘Yaşanmışlık ihtimali’nde bir istisnayı vurgulamakta zaruret var; ‘fabl’ dediğimiz, kahramanları hayvanlar, bitkiler ve cansızlar olan hikayelerin tamamı bir ‘kurgu’ olduğu halde, onlar üzerinden; insan davranışları, sosyal ilişkiler, nefsin desiseleri... örneklendirilerek, çoğu zaman ‘kıssa niyetiyle’ yazılır anlatılırlar. Bu tür eserler -verilen mesajların beşeri gerçeklerle örtüşmesi ölçü alınarak- kıssa kategorisine dahil edilebilirler. Keza bazı menkıbeler de; “gerçekte yaşanmadığı, bunun bir menkıbe olduğunu özellikle vurgulamak ve çıkarılacak derse atıf yapmak...” kaydıyla, bu kriterler çerçevesinde ‘kıssa’ kategorisinde değerlendirilebilir.
Kıssaların önemi; Edebi bir anlatım şekli olan kıssalar, vurgulanmak isteneni, muhatabın etkilenip aklına iyice yerleştirmesi istenen hususları desteklemek için baş vurulan çok etkili bir yöntemdir. Kıssalar, hikmetli ve güzel bir öğüt vasıtasıdır, insanlara yol göstermek maksadıyla şahsen yaşananların veya başkalarının başından geçenlerin, sebep ve sonuçlarıyla güzel bir anlatımıdır… Gücünü ‘yaşanmışlıktan’ alır, “pekala senin de başına böylesi gelebilir…” dedirtmek içindir. Onun içindir ki yüce kitabımız Kur’an’da, Hakim olan Allah(cc), kullarının selameti için hayat düsturu olan ayetlerini, birçok yerde, sıklıkla ‘peygamber haberlerinin’ (kıssaların) beraberinde buyurmuştur. Kur’an’nın üçte birinden fazlası, -kıssa mahiyetli- geçmiş peygamberlerin, ümmetlerin, geçmişte yaşamış insanların haberleriyle doludur. Keza Peygamber Efendimiz (sav) de sık sık ‘geçmiş dönemlerin ibret alınması gerekli olaylarını’ anlatmış, ümmetinin eğitiminde bu metodu çokça kullanmıştır. Bu manada İslam literatürü, ‘gerçek kıssa’ yönünden oldukça zengindir.
Kur’an ve Hadis’te başvurulan bu etkili anlatım yönteminin de etkisiyle tarih boyu ve günümüzdeki bütün mürşit ve vaizler kıssanın gücünü kullanmışlar ve de kullanmaktadırlar. Ancak, Asr-ı Saadet’ten sonraki devirlerde çok görülen, günümüzde de çokça rastlanan bir hata söz konusudur. O da “ders çıkarılması gereken bir kıssa anlatıyorum” diye hakikatte vuku bulma ihtimali görülmeyen, daha çok geçmişteki din büyüklerinin, ünlü kişilerin hayatlarıyla bağdaştırılan olağanüstülüklerin hikayesini, yani ‘menkıbe’leri; “ibrete ders çıkarmaya misal olsun diye anlatıldığını...” vurgulanmadan “gerçekten yaşanmış bir olaymış” gibi anlatılmasıdır. Bu tür menkıbelerin etkili olması bir yana, dinleyicilerde; anlatana, oradan giderek de doğrudan dinin kendisine karşı güvensizliğe, lakaytlığa, ciddiye alınmamaya, -istemeyerek- önemli bir tahribata bir vebale, ‘kaş yapayım derken göz çıkarmaya’… sebep olunmaktadır. Bu tespitimi yargılamadan önce okuyucularıma, ‘bilhassa geçmiş yıllardaki cuma günlerinde camide vaaz dinleyen cemaatin vücut dilini’ hatırlamalarını… öneririm.
Kaldı ki bir olayı ‘etkili anlatacağız’ diye, illa ki bir kıssa ile desteklemek de gerekmez. Ayakları yere basmayan menkıbeler yerine’ -illa bir destek aranacaksa- çok miktarda ayetlerin kendisi var, sahih hadisler var veya hakikaten yaşanmış olaylar vardır…
Kıssalardaki eğitici ve etkileyici gücü toplum önderleri, eğitim görevlileri, ebeveynler, kalem erbabı… da -bilgi dağarcıklarının kapasitesi nispetinde- hep kullanagelmişlerdir.
Kıssada tarih, yer ve kişi teferruatına girilmez. (Hatta, gerektiren bir durum varsa, birbirinin yerine, farklı ikameler de olabilir.) Esas olan asıl maksadın hasıl olmasıdır. Okuyanlara, dinleyenlere kıssa anlatmaktan umulan asıl maksat; İnsanlığın ilk gününden bu yana hep iyilerin kazandığını, hep adaletin er veya geç yerini bulduğunu, samimi iman ve tevekkülün mükafatlarını, sıkıntı ve acıları sabırla göğüslemenin semerelerini, nefse ve şeytana direnmenin kazandırdıklarını, kul haklarına ve emanete riayetin ulaştıracağı mertebeleri, güvenilirliğin ve verilen işleri en mükemmel şekilde yapmanın yeni kapılar açabileceğini, aklın sağduyunun teslimiyetin iffetin... sağladığı üstünlükleri maddiyatın şımarttığı insanların akıbetini, gücü adaletle kullanmanın faziletlerini, zalimlerin firavunların nemrutların acı sonunu, nefse ve şeytana teslimiyetin kaybettirdiklerini, iftiracıların düştüğü durumları… vurgulamaktır. Kur’an da, hep bu konuların bir veya birkaçını, geçmişte yaşayan bir peygamber ya da şahıslar veya olaylar üzerinden bizlere anlatır. Denmek istenen; “İnsanlar genelde hep ayni zaaf ve melekelerle mücehhezdir, sosyal olayların da benzer kanunları vardır, o halde sizin yaşadıklarınız ve yaşayacaklarınız öncekilerin benzerleridir… Ders alın!..
Sonuç olarak kıssalarla kötülük ve ahlaksızlıkların yıkıcı neticeleri nazara verilirken, iyi işler güzel ahlak örnek davranışlar anlatılarak, iyi insan ve iyi toplumun oluşması hedeflenir.
Kur’an ve sünnette dayanağı olmayan bir şeyi teşvik etmek veya yasaklamak maksadıyla ya da şahsi çıkarlar elde etmek için dini hüviyet verilerek kıssalar anlatmak, kıssanın ruhuna aykırı büyük bir cürümdür.
Keza, “ahlakın güzelleştirilmesini, nefsin terbiyesini, iyi insanı, iyi toplumu” asıl hedef edinmiş ve kıssalardan yararlanma geleneğine sahip kişi ve sosyal yapılanmaların literatüründe -maalesef- çokça rastlanan, israiliyattan (sonradan sinsice sokuşturulmuş ve dinin esasını bozmaya, insanları dinden soğutmaya matuf …) olan “kıssa görünümlü menkıbelere” karşı, her sorumluluk hissi taşıyan (mürşit, yazan, okuyan, nakleden, dinleyen…) kişilerin de, teyakkuz halinde olması beklenir.