YEMEN-YEMEN HARBİ-YEMEN ŞEHİTLERİ-YEMEN TÜRKÜSÜ
YEMEN:
Yemen, Arabistan yarımadasının en güneyinde, bugün Kuzey ve Güney Yemen olmak üzere iki ayrı devlet olarak idare edilen stratejik bir ülkedir.
Yemen, 1517-1636 ve 1849-1914 yılları arasında Osmanlı idaresi altında kalmıştır. Bu dönemlerde Osmanlı Türk askerleri oralarda görev yapmıştır. Zaman zaman isyanların baş gösterdiği bir belde olmuştur.
YEMEN HARBİ:
Ancak 1910’lardan itibaren İngilizlerin bu stratejik bölgeyi tamamen ele geçirme niyetlerinden ve savaş ihtimalinin belirmesinden sonra asker sevkiyatımız hızlanmıştır. Beklenen çarpışmalı Yemen Harbi 1913-1914 yıllarında olmuştur. Bu dönem aynı zamanda ‘yedi düvele karşı’ birçok çarpışmanın olduğu devletin, milletin kolunun, kanadının kırıldığı, zayiatlar, kayıplar dönemidir. Osmanlı basiretini kullanıp da bu güçsüz döneminde bazı uzak beldelerden ‘dost ve bağlı‘ yönetimler oluşturup, geri çekilme politikası güderek merkezi güçlendirme yerine, ağır zayiatlara, seri başarısızlıklara rağmen o uzak beldeleri ‘çarpışa çarpışa, yenile yenile terk etmeyi‘ tercih etmiştir. Ciddi miktarlarda insan kaynağı eksilmesi olmuştur. İkmalsiz, talimsiz, teçhizatsız, hatta silahsız (ilgili döneme ait fotoğraflara bakıldığında, en çok, demode piyade tüfekleri dikkati çekmektedir), adeta duygu sömürüsüne dayalı, ‘sen kahramansın, aslansın, seni kimse yenemez…’ edebitaylı, stratejik hatalarla dolu, yıkıntıyı hızlandıran savaşlara girişilmiştir. (Bu seri hataların, seri yenilgi ve kayıpların arasında biraz da bu mukayeselere göre, … Çanakkale; bir ‘Zafer’ olarak ve bilhassa Kurtuluş Savaşı; gerçekten büyük bir başarı destanı olarak tarihteki yerini almışlardır.) Sarıkamışta 90 bin vatan evladı stratejik komuta hatalarından, siyasi güç devşirme ihtirasından, mevsime, bölgeye göre giyeceği, teçhizatı, beslenme ve sağlık hizmeti… gibi ana ihtiyaçlar sağlanamadığından ‘düşmana ateş açamadan’ donarak şehit olmuşlardır. Yine çeşitli cephelerde nice çok zayiatlı savaşlar yaşanmıştır. Ve biz millet olarak garip bir şekilde, zaman zaman sayıları daha da abartarak ‘verdiğimiz zayiatın çokluğu’ ile övünmüşüzdür. Hala da övünürüz.
YEMEN ŞEHİTLERİ:
Yemen’de ise talim, teçhizat eksikliğinin yanında daha da vahim bir askeri, idari hata yapılmıştır; Askerimiz sevk edilmiş, ancak belli bir dönemden sonra arkadan yiyecek, giyecek, silah, mühimmat ikmali yapılamaz duruma düşülmüştür. Yenilgi gerçekleşirken/ gerçekleştiğinde ise, orada sağ kalan askerlerimizin ölmemeleri veya esir düşmemeleri için geri çekilmeleri sağlanamamıştır. Toplam sayıları bile tam olarak bilinmeyen zavallı, saf, perişan Anadolu gençleri ile irtibat kesilmiş, meçhule terkedilip kaderleri ile baş başa bırakılmışlardır. Birçoğu için birçok şey bilinmemektedir; Düşman kurşunu ile mi öldü, hastalıktan ya da açlıktan mı öldü, esir mi düştü veya bir yerlere sığınıp canını kurtardı da ortalık yatışınca oralarda mecburen kalıp, evlenip, hayatını idame mi ettirdi… bunlar meçhul … (Zira halen Yemen’de babadan Türk olan bir nüfusun varlığı bilinen bir gerçektir.) Çaresiz Anadolu insanı ‘bu Yemen işinde bir gariplik olduğunu’ sezmiş aslında… Ama elinden sadece, yanan yüreğinin tercümanı olan türküsünde;
GİDEN GELMİYOR ACEP NEDENDİR…? GİDEN GELMİYOR ACEP NE İŞTİR… ? YEMEN’E GİDENİ GELİR Mİ SANDIN…? diye sorabilmek gelmiş.
Osmanlı’nın o dönemde vatandaşına, askerine karşı ‘sahiplenme gücü’ bu kadarmış. Yemen’e asker olarak gönderilenlerin bazıları da yıllar sonra, kendi imkânlarıyla, yürüyerek evlerine Anadolu’ya ulaşmışlardır. Anadolu’da uzun yıllar sonra Yemen’den dönenlerle ilgili garip, enteresan hikayeler çoktur. Yıllarca dönmeyen, haber alınamayanlar ise ‘hükmen şehit’ sayılmışlardır. Bu manada, annemin babası HÜSEYİN DEDEM de o meçhullerden, akıbetini Allah’ın bildiği ‘hükmen şehit’ birisidir.
YEMEN TÜRKÜSÜ
Meşhur, hazin ‘Yemen Türküsü’, o dönemin hissiyatını dile getiren, ‘gidenin gelmemesindeki garipliği’ görüp hisseden, ancak tam bir mana veremeyen Anadolu insanının ortak duygularının tercümanı olan, Anadolu’da hemen herkesin bildiği, beğendiği, türküden çok belki bir ilahi, bir marş gibi algıladığı, söz yazarı olmayan, Osmanlı Türklüğünün anonim (ortak) bir terennümüdür. ‘Havada bulut yok, bu ne dumandır’ ve ‘Kışlanın önünde redif sesi var’ her yerde yaygın, her yerde karşılaşılan kıt’alar olmasına karşılık, beldelere göre çeşitli ilavelerin yapıldığına şahit olunur; mesela, alta koyduğumuz ‘YEMEN TÜRKÜSÜ’ sözlerinde geçen 4.kıt’a, Erzurum bölgesinin bir katkısıdır. Yemen Türküsünün ilk derlemesini yapan, yazıya döken Muşlu Düriye Keskin’dir. Yemen Türküsü’nün nakaratında geçen ‘Burası Muş’tur, yolu yokuştur’ kelimeleri, derleyenin Muşlu olmasından mı, kolayımıza gelmesinden mi, mantığımıza daha bir yattığından mı kullanılır olmuş bilemiyorum. Ama gerçek şu ki, türkü Yemen’le ilgilidir ve türküde Yemen’in bir şehri olan “Huş” geçmektedir. Neticede, doğru ve orijinal şekli ‘Burası Huş’tur, yolu yokuştur’ şeklindedir…Yemen Türküsü, 1950’den sonra, yaygınlaşıp söylenir olmuştur. 1950 öncesi, ‘Türkiye’nin batılılaştırılması, çağdaşlaştırılması’… projesi kapsamında, radyolardan Türk Halk Müziği’nin yasak edilmesi nedeniyle Yemen Türküsü de söyletilmemiştir.
Hasan KUTLUTAŞ
Uzun Ve Eklemeli Bir YEMEN TÜRKÜSÜ:
1- Havada bulut yok bu ne dumandır
Mahlede ölü yok bu ne figandır
Şu Yemen elleri ne de yamandır
Ah o Yemendir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Burası Huş’tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir…
2- Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasında acep nesi var
Bir çift kundurayla bir de fesi var…
Ah o Yemendir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Burası Huş’tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir…
3- Mızıka çalındı düğün mü sandın
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın
Yemene giden gelir mi sandın
Ah o Yemendir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Burası Huş’tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir…
4- Dön gel ağam dön gel dayanamiram
Uyku gaflet bastı uyanamiram
Ağam öldüğüne oy oy oy, inanamiram…
Vah vah…
5-Tarlalarda biter kamış
Uzar gider vermez yemiş
Şu Yemen’de can verenler
Biri Memet biri Memiş
Biri Memet biri Memiş…
Vah vah…
6- Kara çadır çukurdadır
Karavanı bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir…
Vah vah…
7-Kara çadır is mi tutar
Mardin küpe pas mı tutar
Ağlayanım anam bacım
Elin kızı yas mı tutar…
Vah vah…
NOT: Bu türkünün orjinal şekliyle tamamına Hafız Murat’ın sesinden ‘www.hasankutlutas.com’ isimli sitemizin ‘Videolar‘ menüsünden ulaşabilirsiniz.